Görünmeyen Başarısızlıklar: Öğrenilmeyen Dersler

İş dünyasında başarısızlık genellikle bir son olarak görülür. Oysa başarısızlık, doğru okunduğunda bir aynadır; kurumun reflekslerini, kültürünü ve öğrenme kapasitesini gösterir. Her projenin ardında yanlış hesaplar, eksik iletişimler, gözden kaçan detaylar olabilir. Ama asıl mesele, bunların neden konuşulmadığıdır. Çünkü birçok kurumda başarısızlık hâlâ “ayıp” sayılır. Hatalar kişisel zayıflık olarak görülür; oysa çoğu hata, sistemsel kör noktaların sonucudur.
Gerçek dönüşüm, başarısızlığın görünür hâle gelmesiyle başlar. Bir projenin neden yürümediğini, hangi varsayımların hatalı olduğunu, hangi koşulların değiştiğini dürüstçe konuşabilen kurumlar, aynı hatayı ikinci kez yapmaz. Bu da onların dayanıklılığını artırır. Başarısızlığı saklamak ise kısa vadede konfor sağlar ama uzun vadede kurumsal körlük yaratır. Çünkü konuşulmayan her hata, gelecekte büyüyerek geri döner.
Kurum kültürünün en güçlü göstergesi, başarısızlıkla kurduğu ilişkidir.
Bazı kurumlar hatayı cezalandırır; bu da çalışanlarda risk almaktan kaçınma davranışı yaratır. Oysa yeniliğin olduğu yerde hata kaçınılmazdır. Bir liderin “nerede yanlış yaptık?” diye sorması, “kim yanlış yaptı?” demesinden çok daha değerlidir. Bu bakış, hatayı suç olmaktan çıkarır; öğrenme fırsatına dönüştürür.
Kurum içinde başarısızlık hikâyeleri anlatılmadıkça, yeni kuşak çalışanlar da aynı hataları tekrarlar. Oysa bir ekibin kendi deneyiminden çıkardığı dersler, eğitim programlarından çok daha etkilidir. Çünkü insan, başkasının hatasında değil, kendi hikâyesinde değişir. Bir proje raporu kapanmış olsa bile, o projeden çıkan duygular, kararlar ve farkındalıklar kurumun kültürel hafızasında yer etmelidir.
Bugünün kurumları için asıl fark, başarıları sergileme hızında değil, başarısızlıklardan öğrenme cesaretindedir. Öğrenmeyen kurumlar hızlı büyüyebilir ama kırılgandır; öğrenen kurumlar ise yavaş büyür ama kalıcıdır.
Başarısızlıktan korkmayan kültürler, aslında sürekli yenilenen yapılardır. Çünkü onlar bilir ki; her kayıp, doğru bakıldığında bir başlangıçtır.
Gerçek liderlik, sadece başarıyı yönetmek değil, başarısızlığı da anlamlandırabilmektir. Bir kurumun olgunluğu, hata yapmamakta değil; hata yaptıktan sonra ne yaptığıyla ölçülür. Başarısızlıkları konuşabilen kurumlar, güveni güçlendirir; çünkü insanlar, sadece alkışlandıklarında değil, yanıldıklarında da değer gördüklerini hissederler. Öğrenmenin en verimli anı, her şey yolunda giderken değil, bir şeyler ters gittiğinde başlar. Bu yüzden kurumların en büyük sermayesi, başarı hikâyeleri değil; dürüstçe paylaşılan deneyimleridir.