Editörden: Değiş, güncelle, yarat!
Değiş, güncelle, yarat!
Her yıl farklı araştırma şirketleri tarafından ‘En İyi İşyeri’ veya ‘En İyi İşveren’ araştırmaları yayınlanır. O araştırmaların en ilginç̧ yanı, henüz birkaç̧ yıl önce En İyi İşveren unvanına sahip bazı şirketlerin birkaç yıl sonra bırakın o listeye girmeyi sektörde esameleri bile okunmuyor… Aynı zamanda birkaç yıl öncesine kadar adı bile bilinmeyen şirketlerin şimdi en iyi şirketlerden biri olduğunu da görüyorsunuz.
Ekonomi o kadar hızlı el değiştiriyor ki bu işin merkezinde olanlar bile kimi zaman bunun şaşkınlığını yaşıyor. Dünyanın en iyi ekonomi yazarlarından biri olarak bilinen Stefan Wagsty bir yazısında şunları söylüyordu: ‘Önceleri şirketlerle ilgili tahmin ve öngörülerimizi birkaç̧ yıllık yapabilirken şimdi bir yıllık bile yapamıyoruz. 3 ay önce muhteşem dediğiniz cirolara sahip şirketlere bir bakıyorsunuz batmışlar. Eee, nasıl oldu? Çünkü onlar yükselirken batabileceklerini hesap etmiyorlar.’ Wagsty’nin bu sözleri aslında şirketleri yönetenlerin kulağına küpe olacak nitelikte... Çok hızlı yükselmenin çok hızlı düşüşleri beraberinde getirebileceğini öngörebilmek gerekiyor. Doğru insanlar, doğru stratejiler ve doğru bir yönetim süreciniz varsa risk alabilirsiniz fakat bu zincirin bir tanesinde bile yaptığınız hata, size sonu gösterebilir. Yani sürekli değişim, değişim ve değişim şart!
Ama değişim denilince insanların aklını kurcalayan şey; değişime ve farklı bakış̧ açılarına gösterilen tepkiler... Eğer iş ortamı gerektiriyorsa şirketlerin organizasyonel veya insana dayalı değişiklikler yapmasına hiç̧ kimse itiraz etmez. Ancak bir şirketin veya organizasyonun kendiliğinden değişiklikler yapması fikri, nedense hep şüpheyle karşılanır. Madem ki, yapmak zorunda değilsin, o halde neden onca ıstıraba katlanasın ki? Bu aslında çok tehlikeli bir yaklaşım... Bir şirketin rekabet arenasından bağımsız olarak periyodik bir şekilde kendisini silkelemesi gerekir. İç ortam herhangi bir tepki verilmesini gerektirmeyecek şekilde değişmiyorsa bile dış ortam muhtemelen değişiyordur. Ve siz bu değişime ayak uyduramıyorsanız, silinip gidersiniz. Öyle bir döneme denk geldik ki, bırakın ayak uydurmayı o değişimi ilk yaratan siz değilseniz, bir süre sonra artık ‘yok’ hükmünde oluyorsunuz. O nedenle yine tekrarlayalım; ayakta kalmak için ‘değişmek, güncellemek ve yaratmak’ gerekiyor!
İyi okumalar,
Gülcan Çağlar Çalışkan
Genel Yayın Yönetmeni