Asgari Yaşama mahkûm edilen Çalışan Deneyimi

Yeni bir yıla girerken umut dolu hayaller kurmak, gelecek planları yapmak gerekirken, bizim için ülkece asgari ücret zammını konuşmak artık bir gelenek haline geldi. Ekonomik krizlerin gölgesinde hayatta kalmaya çalışan milyonlarca çalışan için asgari ücret, yalnızca bir maaş değil, hayata tutunma aracı. Ancak her yıl olduğu gibi bu yıl da asgari ücret zammı tartışmaları, yüksek enflasyon ve artan yaşam maliyetleri karşısında çalışanların beklentilerini karşılamaktan uzak bir tablo çizdi. Asgari ücrete yapılan düşük zam; tabii ki diğer ücret zamlarını da etkileyecek. 

Asgari ücretli çalışanlar, ekonomik sistemin görünmez kahramanlarıdır. Ancak bu kahramanların hikayesi, yoksulluğun ve sürekli artan geçim derdinin gölgesinde şekilleniyor. Her ay sonunu getirebilmek için yapılan fedakarlıklar, çocukların eğitiminden kısılan bütçeler ve ertelenen sağlık harcamaları, bu hikâyenin acı dolu gerçekleridir.

Türkiye'de gelir adaletsizliği, uzun yıllardır çözüm bekleyen yapısal bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Asgari ücretle çalışanlar, toplam çalışan nüfusun önemli bir kısmını oluştururken, bu kesimin alım gücü her geçen yıl daha da eriyor. Ekonomik büyüme rakamlarıyla övünülen dönemlerde bile, bu büyümenin çalışan kesime adil bir şekilde yansıtılmadığı açıkça görülüyor. 

Bir diğer önemli sorun ise, tüm ücretli çalışanların vergi yükü altında ezilmesi. Çalışanların aldığı ücretlerin önemli bir kısmı vergi ve kesintilerle geri alınırken, sermaye sahipleri ve büyük şirketlerin vergi avantajlarından yararlanması, gelir adaletsizliğini daha da körüklüyor. Yılın başında belirlenen ücretler, yıl içerisinde artan vergi oranlarıyla erimeye başlıyor. Çalışanlar, gelirleri aynı kalmasına rağmen daha yüksek vergi dilimine girerek ellerine geçen net ücretin azalmasıyla karşı karşıya kalır. Bu durum, çalışanların enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında daha da savunmasız hale gelmesine yol açar. 

Ücretli çalışanlar, her ay sabit giderlerini karşılamak için hesap yapmak zorunda kalıyor. Faturalar, kira, gıda ve eğitim harcamaları arasında denge kurmaya çalışırken, sosyal hayat ve kişisel gelişim gibi kavramlar lüks haline geliyor. Bu durum, çalışanların fiziksel ve zihinsel sağlığını olumsuz etkiliyor ve iş verimliliğini düşürüyor. Vergi sisteminin adil olmaması, çalışanların sırtına orantısız bir yük bindirirken, yüksek gelir gruplarının bu yükten daha az etkilenmesi büyük bir adaletsizliktir. Ücretli çalışanların vergi yükünün azaltılması ve vergi dilimlerinin enflasyon oranına uygun şekilde güncellenmesi artık bir zaruriyettir; sadece sosyal devletin gerekliliği değil, hayatta kalabilmenin gerekliliğidir. 

Her şeye rağmen, umut dolu bir gelecek dileğiyle: Mutlu yıllar!

 

Gülcan Çağlar Çalışkan 
Genel Yayın Yönetmeni 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)