Beyazlar İçinde Bir Masal Diyarı; Dolomitler


İtalya, Avrupa’da seyahat etmeyi en çok sevdiğim ülkelerden biri. İtalya’ya defalarca gittim. Gitmediğim, köyü, kasabası, sahili, tarihi yeri kalmadı diyebilirim. İtalya’da yaklaşık 20 yıl önce ilk gittiğim yer moda dünyasının kalbi Milano idi. Milano’nun renkli dar sokakları, efsanevi iç dekoruyla Galleria Vittorio Emanuele beni kendine hayran bırakmıştı. Ancak daha sonra farklı bölgelerini gördükçe, binlerce yıl öncesine dayanan tarihiyle Roma, rengarenk gondolları ve kanallarıyla Venedik, her biri birbirinden renkli, ilk günkü haliyle korunan evleri ve en az evler kadar canlı insanlarıyla Cinque Terre, etrafını uçtan uca 2-iki kere dolaştığım muhteşem koyları ve masalsı köyleriyle Sicilya, tadına doyulmayan şarapları ve peynirleriyle Toskana aşık olduğum diğer bölgeleri haline geldi. Ancak İtalya sadece bunlardan ibaret değil. Tüm İtalya tecrübemi yazmaya kalksam sanırım bir kitap çıkarabilirim. Bana göre İtalya dört mevsim seyahat imkânı sunuyor benim gibi gezginlere…

Bugünkü rotam ise İtalya’nın en özel bölgelerinden; Kuzey İtalya sınırında Alpler Bölgesinde bulunan Dolomitler dünyanın en muhteşem dağ destinasyonlarından biri. Defalarca da gitseniz asla gezmeye doyamazsınız. Dolomitleri ziyaret etmek, keşfetmek, adım adım gezmek, fantastik bir romana adım atmaya benziyor. Bir sapaktan dönüyorsunuz ve muhteşem bir göl manzarası ile karşılaşıyorsunuz, bir tepeye çıkıyorsunuz engin bir deniz gibi yeşillikler içinde gotik bir resmin içinden çıkmışçasına bir köy çıkıyor karşınıza, tepeden iniyorsunuz karşınızda heybetli dağların üzerindeki turkuazdan laciverte uzanan irili ufaklı bulutlarla yüz yüze geliyorsunuz. 

Dolomitlerde nereye giderseniz gidin, manzara her daim büyüleyici, yemekler her zaman iç acıcı, yürüyüş parkurları en minikten en büyüğüne kadar herkes için son derece erişilebilir ve her seviyeden gezginin rahatlıkla yürüyebileceği şekilde… Kusursuz güzelliğe sahip tablolardan çıkma engebeli dağlar, parlak turkuaz sulara sahip sayısız güzel göller, yazın yeşilin bin bir tonuna boyanan vadiler, kış aylarında karların altında kalan dağlar ve bir peri masalından çıkmış büyüleyici küçük köylerle dolu.  Dolomitlerde erişmesi çok zor görünen zirveleri güneş batarken seyretmeye doyamazsınız çünkü turuncuya boyanan zirveler gözlerinizi kamaştırır, o anı durdurmak istersiniz ve gözlerinizi ayırmak istemezsiniz. Dolomitlere sizin de benim gibi aşık olacağınızı ve daha oradan dönerken, bir sonraki seyahatinizi planlayacağınızı düşünüyorum.

Dolomitler özellikle benim gibi doğa tutkunlarının bir numaralı adresi olmaya aday. Yazın yaz aktiviteleri yapabileceğiniz etrafı bin bir renkli çiçeklerle çevrili Turkuaz renkli sularıyla meşhur göller, kamp yapabileceğiniz harika manzaralara sahip ormanlık alanlar, kışın ise 3000 metrelik zirvelerle çevrelenen bir bölgede gönlünüzce kayabileceğiniz çok çeşitli fırsatları sağlar. El değmeden korunan tüm bu güzellikler ve etkileyici doğasından dolayı, bu bölge 2009 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine dahil edilmiştir. 

Dolomitler Güney Alpler olarak anılan, 5 farklı eyalette – 3 ayrı bölgede bulunur ve aslında coğrafyası gereği İtalya sınırlarında olmasına rağmen, diğer ülkelerle sınır komşusu olmasından dolayı oldukça karışık bir kültürel yapıya sahiptir. Dolomitler, Trentino - Güney Tirol, Veneto ve Friuli bölgelerini ve Trento, Bolzano, Belluno, Udine ve Pordenone eyaletlerini içeren bir alanı kaplar. Batıda Adige Nehri, doğuda Piave Vadisi, güney ve kuzeyinde Puster Vadisi ve Sugana Vadisi uzanır.

Dolomitlerin bulunduğu bölgenin tarihçesini biraz incelediğimizde, bir dönem Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun hakimiyetinde olmasından dolayı Avusturya – Alman etkisini günlük hayattan, yeme içmeye kadar her yerde fazlaca görebilirsiniz. Güney Tirol bölgesi, 1. Dünya Savaşı öncesinde Avusturya - Macaristan İmparatorluğu'nun bir parçası olmasından dolayı Almanca bu eyalette konuşulan ana dil olmaya devam etmektedir. Güney Tirol'de seyahat ederken ve yürüyüş yaparken sokak isimleri, reklam tabelaları, doğa parklarındaki yönlendirmeler hem Almanca hem de İtalyanca olarak yazılır.

Dolomit Adı Nereden Geliyor?
 
Dağlar adını bir mineral olan “dolomit”ten alıyor. Kalsiyum ve magnezyumlu karbonat bileşimi içeren bu mineralin bulunduğu kayalara da dolomit deniyor. Bu mineralin en büyük özelliği ise gün batımında zirveleri turuncumsu – pembemsi bir renge boyaması. Dolomit minerali ise adını, 18 yüzyılda onu ilk defa tanımlayan Fransız Jeolog Deodat Gratet de Dolomieu’dan almış. Mineralin soluk renkli görünümü, bu dağlara aynı zamanda “Soluk Dağlar” anlamına gelen “Pale Mountains” isminin de verilmesine sebep olmuş. 

Dolomitler Macerasına Nereden Başlamalı Nerelere Gitmeli?

Bolzano / Bolzen: Dolomitler gezinize başlamak için ilk durak bence Bolzano olmalı. Yazımın başında da anlattığım gibi, Dolomitler birçok bölgeden oluşuyor ve her bir bölgenin için de sayısız Milli Park var. Bu parkların en büyüğünün de içinde bulunduğu bölgenin adı South Tyrol ya da yerel adıyla Südtirol olarak geçiyor, Bolzano işte bu bölgenin Başkenti. Bolzano, Alman kültürünün hakimiyetinin en ağır hissedildiği, Akdeniz ikliminin hakim olduğu havası ve canlı, sıcak, hareketli insanlarıyla her daim kıpır kıpır bir şehir. Turistlerin alışveriş yapabileceği pek çok mağazası, farklı dünya mutfaklarını rahatlıkla bulabileceğiniz kafe ve restoranları, tarihi binalarla dolu ana caddesinde heybetli katedrali ile keşif dolu bir gün vaat ediyor. 

Buz Adam Ötzi; Bolzano Arkeoloji Müzesi dünyanın en eski ve en iyi korunan mumyalarından biri olan Buz Adam Ötzi’ye ev sahipliği yapıyor. Peki Buz Adam Ötzi kim ve nasıl bulunmuş? Yaklaşık 30 sene önce Alp Dağlarının Avusturya – İtalya sınırında yürüyüş yapan 2 Alman Turist, son zirveyi tırmanırlar ancak aşağı inerken geldikleri yoldan değil de farklı bir yoldan daha kestirme gitmek isterler ve rotalarını değiştirirler. Bir kısmı buz halinde olan ancak bir kısmı ise erimekte olan bir derenin yanından geçerken, siyah bir kütle görürler ve kütleye yaklaşıp da daha dikkatli baktıklarında bu kütlenin bir ceset olduğunu fark ederler. Olay yerine gelen polisler ve tarihçilerin yaptığı araştırmalar sonucunda Ötzi’nin 5300 yaşında olduğu, sırtından okla vurularak öldüğü ve bedeninin buzlar altında donduğu ortaya çıkmıştır. 

Val di Funes’e – Villnöß: Burası Bolzano’dan çıktıktan kısa bir süre sonra karşınıza çıkacak, Dolomitlerin gözünüzün alabildiğince en uzak noktasına kadar göreceğiniz yeşillikleri ile en güzel fotoğraflarınızı çekebileceğiniz muazzam bir vadi. Val di Funes’in adını Google’a yazdığınızda hep aynı resmi görme şansınız çok yüksek. Issız, yemyeşil, sonsuz bir düzlük düşünün işte o düzlüğün içinde şirin mi şirin, kendine has mimarisiyle çok güzel bir Kilise görürsünüz tüm fotoğraflarda. Eğer bu fotoğrafı sizde çekmek isterseniz, Val di Funes’in fotoğraf çekme noktasında çok güzel bir dürbün koymuşlar, dürbünden baktığınızda Kiliseyi görebilir ve sizde o meşhur resme sahip olabilirsiniz. Ancak ben burada fotoğraf çekmeyi bir kenara bırakarak, vadinin görüntüsünü aklınıza kazımanızı tavsiye ederim. Tatiliniz bittikten sonra aklınıza her geldiğinde sizi sakinleştirecek, baktıkça huzur bulacağınız bir görüntü vaat ediyor,

Alpe di Siusi: Dolomitlerin en ünlü kayak merkezi, Aralık’tan Mart başına kadar her daim karla kaplı olan, 2350 metre yüksekliğindeki dağların evi Alpe di Siusi’dir. Burası 1680 ile 2350 metre arasına yayılmış, 57 kilometrekarelik genişliğiyle Avrupa’nın en geniş platosu unvanına sahip bir bölge. Bu bölgede konaklama yapmayı düşünüyorsanız, oteller sadece kayak döneminde açıktır, yazın açık kafe – restoran ya da otel bulmanız neredeyse imkansızdır. Alpe di Suisi’ye geldiğinizde şehre girebilmeniz için mutlak bir milli parktan giriş yapmanız gerekir, aracınızı milli parkta bırakarak, 2-3 km yukarıdaki şehrin merkezine ister ring otobüslerle gidebilir, isterseniz de tepeye karar teleferiği kullanabilir ve manzaranın bolca tadına varabilirsiniz. Bu arada akşam 17.00 sonrası havanın kararmasıyla, bu yolu aracınızla da çıkabiliyorsunuz.

Teleferikle 2010 metre yukarı çıktığınızda, vardığınız yerin adı Compaccio (Compatsch)’da nefis dağ manzaralarının yanı sıra, hem bisikletle hem de yürüyerek keşifler yapabileceğiniz dağ rotaları, nefis kafe ve restoranlar bulabilir ve dünyanın bir çok yerinden gelmiş turistle sohbet etme imkanına sahip olabilirsiniz. Zirvede İtalyan Dağcılık Kulübü’nün (CAI) dağ otelini görebilirsiniz. Eğer zirvede konaklamak isterseniz, dağcılara uygun fiyata ranzalı odalar ve yeme içme imkanları da sunuluyor. Bu dağ otelinin en büyük özelliği, bahçesinin “manzaralı bir balkon” olması. Otelin bahçesinden baktığınızda, Vajolet Havzasının tamamını görme şansınız oluyor. 

Val Gardena ve Ortisei / St. Ulrich: Eğer Alp di Siusi’ye geldiyseniz Val Gardena’ya da mutlaka uğramanızı tavsiye ederim. Aralarında sadece 13 km var ancak yolun hem tek yön gidiş - dönüş olması hem de fazlasıyla dolambaçlı olmasından dolayı yolculuğunuz 45 dakika ile 1 saat arasında değişebilir. Bu bölgede aslında her yer birbirine çok yakın ama sürüş mesafeleri dağlarda yolculuk yaptığınız için tahmininizden çok daha uzun oluyor. Valdena, muhteşem manzaralar eşliğinde, dağ bisikleti, tırmanış, kamp, yürüyüş, kayak, snowboard gibi 4 mevsim farklı aktiviteler yapabileceğiniz bir kasaba.

Yazımın başında bahsettiğim sayısı görece az olan Ladin halkının en fazla bulunduğu ve Ladin dilinin en çok kullanıldığı yer burası. Ladin kültüründen gelen ahşap oymacılığı burada çok yaygın. Eğer ahşaba meraklıysanız buradan çok fazla şey alabilirsiniz. Ortisei ve St Ulrich ise, Valdena’nın yerleşim yerlerinden en ünlü olanları. Val Gardena, Dolomitlerin en yüksek noktasına sahip, bu nedenle yerleşim yerlerinin tamamında kayak yapılıyor ve zirveler teleferiklerle birbirine bağlı. Val Gardena’nın toplam gelirinin %60’I turizmden sağlandığı için tüm kasabada turistlere gösterilen misafirperverlik oldukça yüksek seviyede. Eğer rotanız üzerinde birden fazla yerde konaklama planı yapıyorsanız Val Gardena’da bir gece konaklamanızı tavsiye ederim. Geceleri çok renkli, ışıl ışıl bir kasaba burası, görülmeye değer. 

Cortina D’ampezzo: Pembe Panter, Ash Wednesday, Cliffhanger gibi bir çok filme ev sahipliği yapmış olması, her seviyeye uygun ve uzun kayak pistleri, hem gündüz hem de gece rahatlıkla karda yürüyüş yapabileceğiniz yürüyüş yolları, en pahalı markaların mağazalarının sıra sıra dizildiği alışveriş caddeleri, tarihi anıtları, heykelleri, art nouveau binaları ve meşhur spalarıyla, bu bölgenin en ünlü yerleşim yeri olan Cortina D’ampezzo’ya uğramadan Dolomitler turunuzu tamamlamış sayılmazsınız. Burası öyle meşhur bir yer ki, yürüyüş yaparken dünyanın herhangi bir yerinden bir ünlüyle karşılaşabilirsiniz. Tüm bu nedenlerden dolayı Cortina D’ampezzo’nun bir diğer adı uzun zamandır “Dolomitlerin Kraliçesi” olarak geçiyor birçok kaynakta ve tabii bölge halkının da dilinde. Eğer kayakta çok fazla vakit geçirmek istemeyip, bolca keyif yaparak bir kış tatili geçirmek istiyorsanız burası tam size göre. Burada İtalyan şaraplarının tadına bolca bakabilir, nefis restoranlarda lezzetli yemekleri tadabilir, şömine başında kar manzarası eşliğinde keyifle dostlarınızla vakit geçirebilirsiniz. 

Passo di Giau: Türkçe adıyla Giau Dağ Geçidinin denizden yüksekliği 2236 metredir. Bu geçit öyle ünlü ki, Tüm İtalya’yı boydan boya kat eden ünlü bisiklet yarışı, Giro d’iltalia’nın 15. Etabı tamamen burada geçiyor. Giro d’italia uzun soluklu ve insanın doğaya karşı kendini kanıtlamaya çalıştığı bir yarış.

Ben her sene vakit buldukça seyrediyorum, sadece yarışı görmek açısından değil, İtalya’nın tarihi ve doğal güzelliklerini de görmek açısından muhteşem bir görsel şölen aynı zamanda. Toplamda 21 etaptan meydana gelen yarışta, bisikletçiler Passo di Giau etabında, Trento’dan Misurina’ya kadar toplamda 184 kilometrelik mesafeyi, oldukça dik ve dolambaçlı yollardan tepeye tırmanmaya çalışıyorlar. Passo di Giau’dan geçerken, hem panoramik manzara karşısında nefesiniz tutulurken, aynı zamanda da uçurumların yanından yol alıyorsunuz ve birçok dönemeçten dönerek tekrar aşağıya iniyor ve vadiye ulaşıyorsunuz. Kış mevsiminde, genellikle yolun açıkta kalan kısımlarını kapatmak için aşağı inen çığlar nedeniyle yolda seyahat etmek tehlikeye giriyor. Passo di Giau geçidi, bir zamanlar Venedik Cumhuriyeti ile Avusturya İmparatorluğu arasındaki sınırı işaret ediyormuş, biraz dikkatli baktığınızda, yoldan geçerken eski sınır işaretini hala görme şansınız var. Passo di Giau, Matthew Broderick ve Michelle Pfeiffer'ın başrolünü oynadığı Ladyhawke filmine de ev sahipliği yapmıştır. 

Moena Türk Köyü: Moena’nın Türklerle olan ilişkisinin hikayesi Balaban Hasan isimli bir Yeniçeriye dayanıyor. Viyana kuşatması döneminde Osmanlı’dan ihraç edilen bir Yeniçeri İtalya’da bir köye yerleşiyor. Sonrasında o köyde halkı zulme karşı mücadeleye teşvik ediyor, bu mücadele başarıyla sonuçlanıyor ve Moena hem vergi vermekten hem de ezilmişlikten ve haksız yere vergi vermekten kurtuluyor. İşte bütün bunları başlatan ve zaferle sonuçlanmasını sağlayan yeniçerinin adı Balaban Hasan. Moena’da her sene Temmuz ayında geleneksel olarak tüm evler Türk bayrağı ile süslenir, kadınlar şalvar giyer ve baş örtüsü takar. Köyün en yaşlısı ise Yeniçeri Ağası kıyafeti giyer ve köyde at üzerinde tur atar. Bu festival yıllardır yapılıyor ve Moena yerlileri Balaban Hasan’ı ataları olarak biliyor. Köyde ayrıca Balaban Hasan için bir de hayrat gibi görev gören bir çeşme vardır. Dolomitlere gelmişken Moena’ya da birkaç saat ayırmanızı tavsiye ederim. 

Yeni gelen yılın hepimize bol neşe ve mutluluk getirmesini diliyorum, yeni yılınız kutlu olsun. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere, kalın sağlıcakla...

 

Nilay Karagülmez Abamor 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)