Agent Çağı Başladı: Microsoft’tan İK’nın Yeni Kodları
Esra Gaon ile Microsoft 2025 Çalışma Endeksi Raporu’nu ve daha fazlasını konuştuk...
Microsoft’un 2025 Çalışma Endeksi raporu, artık yalnızca daha verimli çalışmayı değil, daha anlamlı ve dengeli bir çalışma yaşamı kurgulamayı hedefleyen bir vizyon sunuyor. Bu vizyonun merkezinde ise “agent” adı verilen dijital yazılım yardımcılarıyla birlikte çalışan hibrit ekipler yer alıyor. Rapor, yapay zekâ teknolojilerinin yalnızca üretkenliği artırmak için değil, iş yükü ile insan kapasitesi arasındaki uçurumu kapatmak, kültürel dönüşümü hızlandırmak ve çalışan deneyimini yeniden tasarlamak için konumlandırıldığını açıkça ortaya koyuyor. Microsoft Güneydoğu Avrupa İK Direktörü Esra Gaon, yapay zekânın İK süreçlerine entegrasyonunu sadece teknik bir dönüşüm olarak değil, aynı zamanda insani bir evrim olarak tanımlıyor. İnsanı yalnızca üretken bir kaynak değil; empati kurabilen, anlam inşa eden ve kültürü taşıyan bir varlık olarak gören bu yaklaşım, geleceğin organizasyonlarına dair güçlü ipuçları taşıyor.
Bu söyleşide; verimlilikten kültüre, teknolojiden insan odağına uzanan çok katmanlı bir dönüşümün izini sürüyoruz. Agent teknolojileriyle birlikte değişen iş yapma biçimleri, yeni liderlik tanımları ve İK’nın hem stratejik hem insani rolü, bugünü anlamak ve yarını inşa etmek için bize güçlü bir çerçeve sunuyor.
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Microsoft’un 2025 Çalışma Endeksi raporunda, “öncü firmalar” olarak tanımlanan şirketlerin ortak özelliği ne? Bu firmalar hangi davranış biçimleriyle ayrışıyor?
Öncü işletmeler hem insan hem de dijital yazılım ajanlarından (agent) oluşan hibrit ekiplerini kurmuş ve bu ekiplerin yapay zekâ gücünden tüm şirket genelinde ve maksimum düzeyde faydalanan organizasyonlardır diyebiliriz. Öncü şirketler yapay zekâya aktif olarak yatırım yapma konusunda daha heveslidirler, çünkü yapay zekânın kuruluşların uzun vadeli başarısı için kritik olduğuna inanırlar. Yapay zekânın katma değerine inanan, yatırım yapan, yatırım getirisini (ROI) düzenli ölçümleyen ve iş yapış biçimlerini ve ekiplerini buna göre şekillendiren kurumlardır.
Bu şirketlerin ortak özelliklerine baktığımızda, çalışanlarla yapay zekâ bir ekip olarak iş birliği içinde çalıştığı için, diğer şirketlere kıyasla inovasyon hızlarının ve verimlilik artışlarının çok daha yüksek olmasının en ayrıştırıcı özellikleri olduğunu söyleyebiliriz.
Raporda özellikle “iş yükü ile çalışan kapasitesi arasındaki farkın büyümesi” vurgulanıyor. Bu açığı kapatmak için yapay zekâ nasıl konumlandırılıyor?
Doğru, Çalışma Endeksi Raporu günümüzde bilginin, yapay zekâ sayesinde her zamankinden daha erişilebilir, ölçeklenebilir, bol ve düşük maliyetli hale geldiğini kanıtlıyor. Fakat öte yandan ekonomik baskılar arttıkça, işin gereklilikleri ile insanların üstlenebilecekleri iş yükünün arasındaki uçurum da genişliyor ve işletmelerin yapay zekâyı tam potansiyeliyle kullanması daha büyük bir zorunluluk olarak ön plana çıkıyor.
Bu doğrultuda az önce belirttiğimiz gibi insan & dijital yazılım ajanları (agent) ekiplerinin birlikte çalıştığı yeni bir modelin oluştuğunu söyleyebiliriz. Organizasyonların otomasyon ve insan faktörü arasındaki ideal dengeyi bulması gerekiyor ve bu noktada da tabii ki iş liderlerine büyük sorumluluk düşüyor. Yöneticiler, kritik sorular sorarak ekiplerindeki insan & dijital yazılım ajanı (agent) oranlarını yeniden gözden geçiriyor.
Söz konusu değerlendirmenin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için yapay zekânın geleneksel metotlardan daha iyi performans gösterdiği alanlar, müşterilerin insan etkileşimini tercih ettiği durumlar ve karar verme noktasında güvenilirliğin ve insan muhakemesinin ön plana çıktığı noktalar karşılaştırılıyor. Raporda bu sene daha fazla sayıda profesyonelin dijital yazılım ajanlarını (agent) rollerinin bir parçası olarak benimsediği ifade ediliyor. Bu durum, çalışanların üretkenliği artırmak amacıyla yapay zekâ araçları yaratan ve yöneten birer “dijital yazılım ajanı (agent) yöneticisi”ne dönüştüklerine işaret ediyor. Öte yandan insanlar ve agent’lar arasındaki bu yeni iş birliği modeli operasyonel süreçlerin iyileştirilmesine de katkı sağlıyor;
Görev Otomasyonu ve Zaman Kazancı:
Yapay zekâ destekli dijital yazılım ajanları (agent), tekrarlayan ve zaman alan görevleri otomatikleştirerek çalışanların daha stratejik ve yaratıcı işlere odaklanmasını sağlıyor. Bu sayede hem bireysel verimlilik artıyor hem de ekiplerin genel üretkenliği yükseliyor.
Karar Destek Sistemleri:
Dijital yazılım ajanları yalnızca görevleri yerine getirmekle kalmıyor, aynı zamanda veri analizi yaparak karar alma süreçlerine de katkı sağlıyor. Örneğin, müşteri hizmetleri, satış ve İnsan Kaynakları gibi alanlarda agent’lar, büyük veri setlerini analiz ederek önerilerde bulunabiliyor ve süreçleri optimize edebiliyor.
İş birliği ve Bilgiye Erişim:
Dijital yazılım ajanı teknolojileri, farklı ekipler arasında bilgi paylaşımını kolaylaştırıyor. Entegre çözümler sayesinde çalışanlar ihtiyaç duydukları bilgilere anında ulaşabiliyor, bu da daha hızlı ve bilinçli kararlar alınmasını sağlıyor.
İK açısından baktığınızda, yapay zekâ entegrasyonu sadece verimlilik artışı mı, yoksa aynı zamanda kültürel bir dönüşüm mü?
Ürettiğiniz ürün ve hizmetleri kurum kültürünüzden ayrı tutamazsınız, dolayısıyla her ikisinin kol kola ilerlemesi gerektiğine inanıyorum. Yapay zekâ entegrasyonuna hız kazandırarak hem verimliliği artırmak hem de kültür dönüşümüne rehberlik etmek mümkün. Bildiğiniz gibi son dönemde İK’nın açılımı artık sadece “İnsan Kaynakları” olmaktan çıktı, global sahnede birçok iş lideri İK’yı kültür başlığı altında ele almaya başladı.
Çalışanlarımızla birlikte ve çalışanlarımız için attığımız her adım, kültürümüzü geliştiriyor ve sürekli değişen şartlar dahilinde dönüştürüyor. Şu anda tüm bu değişim ve dönüşümün kalbinde yapay zekânın yer aldığını göz önünde bulundurduğumuzda; çalışanların işlerinin merkezine koydukları amacı yapay zekâ teknolojilerinden maksimum verim alarak beslemelerine, büyütmelerine destek oluyoruz.
Yapay zekânın İK süreçlerine entegre edilmesi sürecinin henüz başındayız. Bundan sonra atılması gereken adımları şöyle sıralayabiliriz;
• İK’da verimliliği artıracak yapay zekâ araçlarının ölçeklenmesi,
• Daha isabetli geri bildirimler için yapay zekâ fonksiyonlarının durmaksızın iyileştirilmesi,
• İş gücünün yönetimi ve operasyonel verimlilik alanlarında daha fazla içgörü sahibi olmak için İK verisinin kullanılması,
• Sorumlu yapay zekânın gündemde tutulması; yapay zekâ uygulamalarında şeffaflık, eşitlik ve hesap verebilirlik özelliklerinin mevcut olması,
• En iyi yapay zekâ araçları ve uygulamaları konusunda İK ekiplerinin sürekli eğitimle desteklenmesi.
Microsoft olarak, kendi organizasyonel yapınızda yapay zekâdan nasıl faydalanıyorsunuz? İK süreçlerine bu teknolojiyi entegre ederken önceliğiniz hangi alanlar oldu?
Microsoft olarak organizasyonel yapımızda yapay zekâyı, insan ve dijital yazılım ajanlarından (agent) oluşan hibrit ekipler kurarak entegre ediyoruz. Bu yaklaşım, çalışanlarla yapay zekânın birlikte çalıştığı bir model yaratıyor. Özellikle 2025 Çalışma Trendleri Endeksi raporumuzda da vurgulandığı gibi, bu tür hibrit ekiplerin inovasyon hızı ve verimlilik artışı çok daha yüksek oluyor.
Yapay zekâ, bilgiye erişimi kolaylaştırmakla kalmıyor; aynı zamanda iş yükü ile çalışan kapasitesi arasındaki farkı kapatmak için stratejik bir araç olarak konumlanıyor. Bu nedenle yöneticiler, ekiplerindeki insan ve dijital yardımcı oranlarını yeniden değerlendirerek daha dengeli ve etkili bir yapı kurmaya odaklanıyor.
İK süreçlerine yapay zekâyı entegre ederken üç temel önceliğimiz oldu:
1. Verimlilik ve çeviklik: “İK Hizmetleri” adını verdiğimiz dijital destek modelimizle, çalışanlara sanal asistanlar ve botlar aracılığıyla kendi kendine hizmet çözümleri sunuyoruz. Örneğin, AskHR vakalarının %82’si yapay zekâ tarafından değerlendirilip yönlendiriliyor, %95’ten fazlası ise otomatik olarak kapatılıyor.
2.Danışman üretkenliği ve işe alım süreçleri: Ajan Copilot senaryoları sayesinde danışmanlarımızın üretkenliği artarken, işe alım süreleri kısalıyor. İş tanımı yazımından teklif mektubuna, oryantasyon materyallerinin oluşturulmasına kadar birçok adımda yapay zekâdan faydalanıyoruz. Bu da hem maliyetleri düşürüyor hem de adaylara daha fazla zaman ayırmamıza olanak tanıyor.
3.Çalışan deneyimi ve bağlılık: Hibrit çalışma düzeninde, çalışanların deneyimlerini ölçümlemek ve iyileştirmek için yapay zekâ destekli analiz araçları kullanıyoruz. Bu sayede iş-yaşam dengesi, yöneticilik yetkinlikleri ve organizasyonel sağlık gibi alanlarda daha isabetli geri bildirimler alabiliyor, çalışan bağlılığını artırabiliyoruz.
Ayrıca, “Yapay Zekâda Kadın Hareketi” gibi kapsayıcı programlarla, kadın çalışanlarımızın bu teknolojide aktif rol almasını destekliyor, onları kendi birimlerinde yapay zekâ elçileri olarak konumlandırıyoruz. Bu da sadece teknolojik değil, kültürel dönüşümün de bir parçası. Bütün bu detaylara ve verilere baktığımızda da Microsoft 365 Copilot ve Dynamics 365’in benimsenmesiyle birlikte iş süreçlerinde nasıl değer yaratıldığını net şekilde gözlemliyoruz. İK taleplerine %26 daha hızlı yanıt veriliyor; çalışan ve işe alım raporlarının hazırlanmasına haftada %82 daha az vakit harcanıyor; gelen taleplerin %27’si Ask HR adlı sanal dijital yazılım ajanına (agent) yönlendiriliyor.
Bu çağda bir çalışan olarak ‘insan’ neyi temsil ediyor? Dijitalleşmenin hızlandığı bu dönemde insanın kurum içindeki değeri nasıl yeniden tanımlanıyor?
Dijitalleşmenin hız kazandığı bu çağda, bir çalışan olarak “insan”, yalnızca üretken bir kaynak değil; empati kurabilen, anlam inşa eden, kültür taşıyan ve dönüşümün merkezinde yer alan bir varlık olarak yeniden tanımlanıyor. Microsoft olarak biz, teknolojinin sunduğu olanakları insanın potansiyelini artırmak için kullanıyor; insanı teknolojinin karşısında değil, onunla birlikte konumlandırıyoruz.
Bugünün iş gücü, yalnızca teknik yetkinliklerle değil, aynı zamanda duygusal zekâ, iş birliği ve adaptasyon gibi insani becerilerle de öne çıkıyor. İK’da insan etkileşimi, empati ve karar verme gibi unsurlar halen kritik rol oynuyor.
Yapay zekâ, evet, görevleri otomatikleştirebilir; ancak insanın karar alma, bağ kurma ve anlam yaratma gücünün yerini alamaz. Nitekim Bölge Başkanımızın da vurguladığı gibi, “IQ’yu makine öğrenmesiyle elde edebiliriz ama EQ’nun yerini doldurmak kolay değil”. Sonuç olarak, bu çağda insan; teknolojiyi yöneten, anlamlandıran ve onunla birlikte evrilen bir değer olarak konumlanıyor. Biz de Microsoft olarak, bu değeri koruyarak ve güçlendirerek geleceği birlikte inşa etmeye inanıyoruz.
“Agent” teknolojileriyle birlikte çalışanların iş yapma biçimleri nasıl değişiyor? Bugünün iş gücünden beklentiler nasıl evriliyor? Bu dönüşümde İK liderlerinin rolü nasıl değişiyor? Teknolojik rehberlik dışında hangi ‘insani beceriler’ ön plana çıkıyor?
Öncü şirketlerin artık insan ve dijital yazılım ajanı (agent) oluşan hibrit ekipler kurduğunu söylemiştik. Bu modelde yapay zekâ, sadece bir araç değil; çalışanların yanında yer alan bir “ekip arkadaşı” olarak konumlanıyor. Bu dönüşümle birlikte;
- Bilgiye erişim daha hızlı ve ölçeklenebilir hale geliyor.
- Rutin işler otomatikleşirken, çalışanlar daha stratejik ve yaratıcı alanlara odaklanabiliyor.
İş yükü ile insan kapasitesi arasındaki farkı kapatmak için yapay zekâ, tamamlayıcı bir güç olarak kullanılıyor. Yeni dönemde çalışanlardan beklenen yetkinlikler de değişiyor. Artık sadece teknik bilgi değil, aynı zamanda;
• Analitik düşünme ve veri okuryazarlığı
• Uyum sağlama ve çeviklik (agility)
• İletişim ve iş birliği
• Yaratıcılık ve problem çözme
• Duygusal zekâ (EQ) gibi insani beceriler ön plana çıkıyor.
İK liderlerinin rolü: İK liderleri artık sadece süreç yöneticileri değil, aynı zamanda;
• Kültürel dönüşümün mimarları
• Teknolojiyle insanı buluşturan stratejik rehberler
• Yeni nesil liderlik modellerinin tasarımcıları
İK liderlerinin “teknoloji okuryazarlığı” ile “duygusal zekâyı” birleştiren bir liderlik tarzı geliştirmesi gerekiyor. Bu da hem çalışan deneyimini hem de organizasyonel çevikliği artırıyor.
Yapay zekâ destekli araçlarla çalışan deneyimini yeniden tasarlamak mümkün mü? Bu alanda sizin gözlemlediğiniz başarılı uygulamalar neler?
Evet, yapay zekâ destekli araçlarla çalışan deneyimini yeniden tasarlamak hem mümkün hem de giderek daha yaygın hale geliyor. Bu dönüşüm, sadece verimlilik değil, aynı zamanda çalışan memnuniyeti ve yetkinlik gelişimi açısından da önemli kazanımlar sağlıyor. Bunların neler olduğunu sıralamamız gerekirse;
Deneyimsel Dönüşüm:
Yapay zekâ, çalışanların iş deneyimini daha kişiselleştirilmiş ve destekleyici hale getiriyor. Örneğin, çalışanlar ihtiyaç duydukları bilgiye daha hızlı ulaşabiliyor, içerik üretimi ve toplantı özetleri gibi görevlerde destek alabiliyor.
Başarılı Uygulama Örnekleri:
•Microsoft 365 Copilot gibi araçlar, çalışanların günlük kullandığı uygulamalarda üretkenliği artırıyor. Zaman yönetimi, içerik oluşturma ve bilgiye erişim gibi alanlarda ciddi verim artışı sağlanıyor.
• İnsan Kaynakları süreçlerinde kullanılan yapay zekâ destekli araçlar, işe alımda aday eşleştirme, CV tarama ve ön değerlendirme gibi görevleri kolaylaştırarak hem zaman kazandırıyor hem de daha doğru kararlar alınmasını sağlıyor.
• Öğrenme ve gelişim alanında kişiselleştirme:
Yeni başlayan çalışanlara en uygun mentorların atanması, oryantasyon materyallerinin oluşturulması ve eğitim içeriklerinin özetlenmesi gibi süreçlerde yapay zekâ aktif olarak kullanılıyor. Bu da öğrenme sürecini hızlandırıyor ve etkiyi artırıyor.
• Çalışan bağlılığı ve deneyimi ölçümü:
Uzaktan/hibrid çalışma düzeninde, çalışanların deneyimlerini ölçmek için kullanılan dijital araçlar sayesinde iş- yaşam dengesi, yöneticilik yetkinlikleri ve organizasyonel sağlık gibi alanlarda daha isabetli geri bildirimler toplanabiliyor. Bu veriler, yapay zekâ ile analiz edilerek çalışan bağlılığını artıracak aksiyonlara dönüştürülüyor.
• Yetkinlik Gelişimi ve Kültürel Uyum:
Yapay zekânın yaygınlaşmasıyla birlikte çalışanların yeni beceriler edinmesi önem kazanıyor. Bu da kurumların eğitim ve gelişim stratejilerini yeniden şekillendirmesini gerektiriyor. Liderlerin bu dönüşümü desteklemesi, teknolojinin benimsenmesini kolaylaştırıyor.