AbbVie’de kültürel dönüşüm tamamlandı, “Mutlu Yaşam” başladı
Çok değil, bundan sadece 3 yıl önce Abbott’tan ayrılarak yepyeni bir global biyofarma şirketi olarak faaliyetlerini sürdürmeye başlayan AbbVie Türkiye’de, yaptığı işe tutkuyla bağlı olduğu her halinden belli olan bir yöneticisi var karşımızda: İK Direktörü Seval Aksoy, kısa zamanda imza atılan büyük işleri büyük bir heyecanla anlatıyor.
Ocak 2013’ten itibaren yepyeni bir global biyofarma şirketi olarak AbbVie’nin kültürünü tüm çalışanlar ile şekillendirdiklerini ve yaşatmaya başladıklarını söyleyen Aksoy, bugün gelinen noktada çok güçlü bir şirket ve işveren markası yarattıklarını belirtiyor. 2015 yılında Türkiye’nin en iyi işverenlerinden biri seçilerek, sıralamada ilk 10 şirket arasında yer almaları da bunun en güzel göstergesi zaten...
Gelin süreçte yaşananlar ve üzerinde çalışılan yeni konu başlıkları konusunda,
sözü Aksoy’a bırakalım.
Dilerseniz önce biraz öykünün başına dönelim. AbbVie’nin, 2013 yılının Ocak ayında Abbott’tan ayrılarak faaliyetlerini bağımsız olarak sürdürmeye başladığını biliyoruz. Peki, bu değişim döneminde temel olarak neler yaşandı?
Abbott’dan ayrılma sürecinde çok şanslı bir konumdaydık. Bu, bizim için eşsiz bir deneyim fırsatı oldu: Ocak 2013’ten itibaren yepyeni bir global biyofarma şirketi olarak AbbVie’nin kültürünü tüm çalışanlar olarak birlikte şekillendirdik ve yaşatmaya başladık. Yeni doğan şirketin kültürünü geliştirmek tamamen bizim elimizdeydi.
2013’ten bu yana köklü bir kültürel dönüşüm sürecinden geçtik. Bütün çalışanlarımızın dahil edildiği süreçlerle nasıl bir şirket olmak istediğimizi tanımladık. Kültür çerçevesini şekillendirdik. Bunu, çalışanlarımızdan aldığımız geri bildirimler ve onların dahil olduğu süreçlerle yaptık.
Abbott’un hiç kuşkusuz pek çok güzel değeri vardı ama artık çok daha odaklı, niş, spesifik çalışması gereken bir global biyofarma şirketi olarak pek çok konuda farklılık yapmamız gerekiyordu. Bunların hepsini başardık. Çok daha yenilikçi, çok daha az bürokratik, çok daha hızlı, dışa dönük, hasta odağını çok daha net gösterebilen, hata yapmaktan hiç korkmayan, deneyerek başaran bir ekiple 3 yıldır yola devam ediyoruz.
Bugün geldiğimiz noktada çok güçlü bir şirket ve işveren markası yarattığımızı görüyoruz. 2015 yılında Great Place to Work® Enstitüsü tarafından Türkiye’nin En iyi İşverenlerinden biri seçilerek, sıralamada ilk 10 şirket arasında yer almamız bunun güzel bir göstergesi...
Şu andaki İK yapılanmasından söz eder misiniz? Kaç kişilik bir ekiple, kaç kişilik bir gruba hizmet üretiyorsunuz?
AbbVie Türkiye’de toplam 250 çalışanımız var. AbbVie, ciddi sağlık sorunlarını çözen ve hastaların yaşamında iz bırakan etki yaratan yenilikçi ilaçları tutarlı bir şekilde sunmayı hedefleyen global biyofarma şirketi... Dolayısıyla, son derece yetkin, başarı odağı yüksek, “yeterince iyi” ile yetinmeyen ve çalışırken eğlenmeyi bilen kişilerden oluşan keyifli bir organizasyonuz.
Biz de AbbVie İnsan Kaynakları ekibi olarak, tüm diğer fonksiyonlarımızdaki yönetici ve çalışanlarımızla iş ortağıyız. Şirketimizin stratejik öncelikleri ile tamamıyla uyumlu ve işin gelişimiyle aynı hızda hareket ederiz. Benim dışımda, bir İK Müdürü, bir İK Uzmanı, bir Bordro Uzmanı arkadaşımız ve departman asistanımızdan oluşan 5 kişilik bir ekibiz.
Şimdilerde özellikle hangi konu başlıklarının üzerinde duruyorsunuz?
Çalışanlarımızın fikirleriyle ve onlardan gelen geribildirimler doğrultusunda şekillendirilen, çalışan bağlılığını artırmaya yönelik uygulamaların hayata geçirilmesi her zaman önceliğimiz olmaya devam edecek. 2016 yılında da, tüm fonksiyonlardan temsilcilerin oluşturduğu “AbbVie’de Mutlu Yaşam” ekibi, AbbVie çalışanlarına sunulan toplam değeri artırmayı, çalışan bağlılığını güçlendirmeyi ve verimliliği yükseltmeyi hedefleyen yeni uygulamalar geliştirmeye devam edecek.
Öte yandan, AbbVie’de İK stratejilerimizin ve uygulamalarımızın temelini, AbbVie kültürü doğrultusunda geliştirilen “Yetenek Felsefemiz” oluşturuyor. 5 unsuru bulunan bu felsefe çerçevesinde özetle; AbbVie çalışanları olarak, hastalarımıza en iyi hizmeti sunabilmek için kendimiz ve birbirimiz için performans çıtasını sürekli yükseltip, gelişiyoruz. AbbVie’nin başarısı için, kültürümüzü yansıtan liderlik davranışlarını sergileyerek, akılcı ve hızlı karar verir ve yenilikçi fikirleri gerçeğe dönüştürmek üzere çalışıyoruz.
AbbVie’de tüm liderlerimiz ve çalışanlar, gelişimlerini, performansımızı sürekli yükseltmemizi sağlayacak ve kültürümüzü destekleyecek şekilde sürdürme konusunda sorumluluk alıyorlar. Performanslarını sürekli geliştiren ve AbbVie’nin liderlik davranışlarını sergileyen çalışanlarımız çok net bir şekilde ayrıştırılarak, zengin gelişim ve kariyer fırsatları, toplam kazanç paketinin unsurları ve ödüllendirme araçları gibi şirketin tüm kaynaklarından en üst düzeyde faydalanıyorlar. Yetenek yönetim süreçleri şeffaflıkla işletiliyor. Böylelikle çalışanlarımız yöneticileriyle birlikte AbbVie’deki geleceklerini planlama fırsatına sahip oluyorlar.
Bizim de önceki yıllarda olduğu gibi, 2016 yılında da bir diğer önceliğimiz, İnsan Kaynakları ekibi olarak, tüm liderlerimize ve çalışanlarımıza, yetenek yönetim süreçlerinin, Yetenek Felsefemiz doğrultusunda, etkin şekilde işletilmesi ve dolayısıyla bireyler ve organizasyon olarak gelişim yolculuğumuzun sürekli kılınması için gereken tüm araçları ve danışmanlık desteğini sağlamak olacak.
Peki önümüzdeki dönemde hangi hedefler görünüyor ufukta?
Sadece AbbVie özelinde değil, tüm İnsan Kaynakları profesyonelleri için, belli başlı bazı konular hep hayatımızda olacak gibi görünüyor: Etkin Yetenek Yönetimi ile çalışanların gelişiminin sürekli kılınması ve çalışan bağlılığını güçlendirerek verimliliği yükseltmeyi hedefleyen, yenilikçi, çalışanların bireysel ihtiyaç ve tercihleri doğrultusunda şekillendirilen daha da esnek uygulamaların hayata geçirilmesi.
Yetenek yönetiminin etkin şekilde gerçekleştirilmesi ve bu yolla çalışanların sürekli gelişiminin sağlanması, kişilerin şirketteki kritik rollere yerleştirilmesi, şirketin başarısının sürekliliği için çok önemli. Biz Türkiye organizasyonu olarak Güney Avrupa Bölgesi’nde yer alıyoruz. Özellikle artık genç çalışanlarımızın hepsi mobil; dünya vatandaşı ve gerçekten farklı fırsatlara son derece açıklar. Onların bu ihtiyaçlarını doyurmak, onlara hem Türkiye’de hem de yurtdışında, bölgede ve merkezimizde fırsat yaratmak en önemli önceliklerimiz arasında yer alıyor. Dolayısıyla bu noktada global olarak standardize ve şeffaf süreçlerin yürütülmesi çok önemli. AbbVie kültürü çerçevesinde sürdürülen teknolojik altyapı bunu sağlıyor. Çalışanlarımız fırsatları kendileri de takip edebiliyor.
Öte yandan çalışan ihtiyaçları doğrultusunda geliştirilen çağdaş uygulamalarla, çalışan bağlılığının yükseltilmesi de hep hedefimiz olacak. Biz, AbbVie kültürü çerçevesinde geliştirdiğimiz yepyeni süreçlerle ve özellikle liderlerimizin bu konuda aldığı sorumluluk ile, bunları son derece etkin bir şekilde uygulamaya çalışıyoruz. Bunu devam da ettireceğiz.
“BİRER YETENEK OTORİTESİ HALİNE GELMELİYİZ”
21 yıldır İK alanında çalışıyorsunuz. Bu süreçte, dünyada ve Türkiye’de İnsan Kaynakları fonksiyonunun değişim ve dönüşümüne de tanıklık ettiniz. Bu dönüşüm konusunda neler söylemek istersiniz?
İnsan Kaynakları’nın Türkiye’deki gelişim ve dönüşüm süreci, dünyadakiyle paralel ilerliyor. İK Yönetimi kavramı Amerika’da 1950’lerde oluşmaya başlamasına rağmen, ancak 1980’lerin ortalarında yükselmeye başladı ve hayatımıza girdi. Türkiye’de de benzer bir gelişim sergileyerek, günümüzde, kurumsallaşmış bir organizasyonun vazgeçilmez bir parçası haline geldi.
Öncelikler ve uygulamalarda sektörler arası bazı farklılılar olmakla birlikte, İK’da sektör farkı gözetmeksizin, benzer bir gelişim trendi net olarak gözlemleniyor. 20 yıl önce, şirketlerde İK süreçlerinin geliştirilmesi ve operasyonel destek gibi çok daha temel ihtiyaçların karşılanması alanında çaba gösterilirken, bugün sürekli gelişen teknolojinin operasyonel yükü almasıyla birlikte artık çok daha sofistike süreçler ve uygulamalar var hayatımızda.
Şirketlerin rekabette üstünlük sağlamaları için her zamankinden çok daha yenilikçi ve öncü olması gerekiyor. Bunu da ancak mutlu ve verimli çalışan, yaratıcı, performans çıtasını sürekli yükselten ve gelişimi önceliklendiren bir insan kaynağıyla başarabilirler. Dolayısıyla bu alandaki uygulamalar şirketlerin stratejik öncelikleri arasında yer almaya devam edecek.
Önümüzdeki dönemde İK ekiplerinin operasyondan daha da fazla sıyrılarak, süreçlerin çerçevesini çizerek, liderlere ve çalışanlara ihtiyaç duyacakları araçları ve danışmanlığı sağlaması daha da önemli hale gelecek.
Bu süreçte İnsan Kaynakları profesyonellerinin sözüne itibar edilen ve güvenilir danışmanlar olmaları kritik önem taşıyor. Bunun da yolu, İnsan Kaynakları profesyonellerinin, bilgi ve hakimiyetlerini İK süreçleriyle sınırlandırmayarak, organizasyonlarındaki işlere ilişkin bilgi ve hakimiyetlerini neredeyse o işleri yürüten ekiplerdeki çalışanlar ve liderler düzeyinde geliştirmekten ve organizasyondaki yetenekleri çok çok iyi tanıyarak, adeta birer “yetenek otoritesi” olmalarından geçiyor.