Valensiya, Eski ve Yeniyle Harmanlanmış, İspanya’nın En Canlı, En İleri Görüşlü ve En Kozmopolit Şehirlerinden…


İspanya, Avrupa’nın en can alıcı renklerine, en güzel yemeklerine, her zaman neşeli ve mutlu insanlarına ve genel olarak “daha fazla bırakınız yapsınlar” yaklaşımını benimsemek ve içinizden geleni rahatlıkla yapabilmek adına eşsiz bir ülkesi… Valensiya ise, İspanya'nın en canlı, ileri görüşlü ve en kozmopolit şehirlerinden biridir.  İspanya'nın üçüncü büyük şehri olan Valensiya, tarihi geçmişi, keyifli güneşli iklimi, mis kokulu portakal ağaçları, yumuşak kumlu plajları, paella’nın doğum yeri olması ve yeni milenyumdan kalma modern binalarıyla birleştiriyor.

Güzel hava, zengin gastronomi ve büyülü yerler ile kutsanmış ziyaretçiler asırlık duvarlarında, binalarında ve kiliselerinde Valensiya’nın zengin tarihini görme şansına sahip oluyorlar. Valensiya, Barselona'nın en iyi yönleri olan sıcak hava ve rahat Akdeniz havası, plajları ve canlı renkleriyle, Madrid'in karmaşıklığı ve tarihi önemi ile övünür, aslında övünmesinin asıl nedeni kendisinde bunların hepsini barındırdığını düşünmesindendir. 

Valensiya 2022 yılında, Unesco Dünya Mirası alanlarından 13. yüzyıl Gotik katedrallerine ve fütüristik Sanat ve Bilim Şehri kompleksine kadar uzanan geniş mimari harikaları nedeniyle yılın Dünya Tasarım Başkenti seçildi. Paella'nın doğum yeri, şehir merkezinde muhteşem plajları ve gelişen bir gece hayatı ortamı için hem turistler hem de İspanya’da yaşamak isteyen yabancılar için en çok tercih edilen şehirlerden biri artık. 

Valensiya son yıllarda yaşam maliyetinin İspanya’nın diğer birçok şehrine göre düşük olması nedeniyle, özellikle Avrupa’daki birçok emekli için yaşamak – yerleşmek ve ev satın almak açısından özellikle çekici bir yer haline gelmiş durumda. Hâlâ iş gücünde olanlar için, diğer Avrupa Birliği ülkelerinden uzak çalışanların vize veya çalışma izni başvurusunda bulunmadan İspanya'ya taşınması da oldukça kolay. Son yıllarda Avrupalı olmayan Dijital Göçebeler için de yer değiştirecek bir sonraki büyük sıcak nokta haline geldi. İspanyol kültüründe ve diğer şehirlerinde olduğu gibi, Valensiya'nın yerel halkı da hem sıcakkanlı hem de çok konuksever. Kendinizi bir anda sokakta rastgele bir sohbetin içinde bulmanız an meselesi ve çok normal, halkın tamamı size yardımcı olmaktan mutluluk duyuyor.  Ancak, yerel halkla daha derin bağlar kurmak istiyorsanız, temel seviyede de olsa İspanyolca bilmenizde fayda var. 

İspanyol parlamentosu, girişimciliği artırmayı ve ekonomiyi çeşitlendirmeyi amaçlayan Start-Ups Yasasını 2022 Aralık ayında kabul etmiş ve çok ciddi destekler var, bu nedenle de Valensiya, yeni bir ülkeye taşınmanın kültür şokunu önemli ölçüde azaltacak sayıca çok fazla olan göçmen topluluğuna evsahipliği yapıyor. Dijital Göçebeler için artık başvuruya açık olan yeni bir vize türü oluşturulmuş ve birçok kişi bu vizeden faydalanıyor. Bazı ayrıntılar elbette önümüzdeki aylarda değişebilir, ancak vize sahiplerinin ülkede beş yıla kadar çalışabilmeleri ve ardından daimi ikamet için başvurabilmeleri muhtemel olasılıklar arasında. Kalifiye olmak için Dijital Göçebelerin ayda min 2.500 € kazanması, gelirlerinin en az %80'ini İspanya dışında bulunan bir şirketten alması ve %15 oranında indirimli gelir vergisi ödemesi bekleniyor ki bu oran eskiden %24’müş.  

Valensiya, hem kuzey hem de batı tarafından, yemyeşil, uçsuz bucaksız Jardines del Turia'ya dönüştürülmüş eski, kurumuş bir nehir yatağıyla çevrilmiş durumda. Bu güzel şehir büyüklük açısından İspanya'nın üçüncü büyük şehri olabilir ancak oldukça kompakt ve yürünebilir ve yürüyerek keşfetmek açısından Madrid'den çok daha kolay ve erişilebilir. Başlıca ilgi çekici yerlerin çoğu Ciutat Vella'nın içinde veya çevresinde yer alıyor, bu nedenle şehirde ilk kez kalacaksanız, fütüristik Ciudad de las Artes'e gitmeniz dışında toplu taşıma araçlarını nadiren kullanmanız gerekir. Biz 1 haftalık Valensiya seyahatimizde sadece 1 kere taksi kullandık, onun dışında şehir o kadar güzel ki, sokaklar da hiçbir şeyi kaçırmak istemeyeceğiniz için yürüyerek bu şehri keşfetmek en güzeli, tabii sokaklarda yürürken karşınıza çıkacak nefis mini kafelerde mola verip, efsanevi İspanyol tatlılarının ve tabii local tapaslarda minik atıştırmalıkların da tadına bakmanızı şiddetle tavsiye ederim.  

Valensiya’nın doğası kesinlikle büyüleyici bu nedenle Valensiya'ya yılın herhangi bir mevsiminde gidebilirsiniz. Burası sıcak Akdeniz ikliminin hakim olduğu, yaz aylarında sıcaklıkların 32-35º C'ye ulaşmasına rağmen, tatlı tatlı esen deniz meltemi sayesinde hiçbir zaman çok ısınıp sizi bunaltmadığı ve nadiren şemsiyeye ihtiyacınızın olacağı muhteşem bir şehir, insan bir turist olarak gezerken daha ne ister ki…

Valensiya’da yaşayanlar yaz aylarında, günün herhangi bir saatinde şehrin içindeki geniş kumsallarda bronzlaşmanın, yüzmenin ve tüplü dalışın keyfini çıkarıyor. Ben bu kadar ülke ve sayısız şehir gezdim, bu kadar geniş ve böylesine altın rengi kumun kumsalı çok az ülkede gördüm. Güneşlenmediğiniz zamanlarda ise Valensiya'nın 2 milyon metrekarelik yeşil alanlarının ve bahçelerinin tadını çıkarabilirsiniz. Bu tatlı şehirde kışlar ise genellikle ılıman geçiyor, Ocak ayı en soğuk ayı. Gündüzleri sıcaklık ortalama 14ºC'ye, geceleri ise 6ºC'ye düşüyor. Eğer kar görmek ya da karda kayak yapmak istiyorsanız, yakınlarda bulunan karlı dağlara kısa bir yolculukla ulaşabilirsiniz. Valensiya'yı çevreleyen doğa, muhteşem manzaraları ve çeşitliliği ile hem turistlere hem de lokal insanlara bolca keyif aşılıyor.  Göller, doğa rezervleri, şelaleler, milli parklar ve karla kaplı yamaçlardan sadece birkaç saat uzaklıktasınız ve kolayca ulaşabilirsiniz. Genel olarak, yerel halk Valensiya'da yavaş tempolu bir hayatın tadını çıkarıyor, burası citta slow’un vücut bulmuş hali. 

Haydi gelin Valensiya’yı gezmeye başlayalım 

Valensiya’yı gezmeye başlamadan önce sizlerle küçük ama önemli bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Valensiya’da İspanyollar genellikle kahvaltıyı atlıyorlar ancak onlar için çok önemli bir ritüele de yüzyıllardır sahip çıkıyorlar hem de bütün ciddiyetleriyle! Bu ritüelin adı Almuerzo’dur. Almuerzo, bir tür ikinci sabah kahvaltısı ve İspanyollar için özellikle Valensiya'da bir geçit töreni şeklinde yapılıyor. Almuerzo genellikle sabah 10 ya da 11 civarında başlar ve uzun süren, zevkle doldurulan masalar eşliğinde koyu bir sohbetle yapılıyor. Güne gerçekten gerçek bir Valenciano gibi başlamak istiyorsanız, sabah kahvaltıda kendinizi kremalı bir kahve ile ödüllendirin, daha sonra ise birkaç saat içinde zengin bir Almuerzo ile gününüzü renklendirin. İşte o zaman artık tam bir Valenciano’sunuz!  

Valensiya’da ilk durak gözünüze ziyafet çekeceğiniz Mercado Central olmalı.

Valensiya'daki Mercado Central ya da Merkez Pazarı, 1839 yılında açık hava pazarı olarak açılmış, pazarın mimari açıdan göz kamaştıran binasının inşası ise 1914-1928 yılları arasında gerçekleştirilmiş ve böylece Avrupa'nın en büyük kapalı pazarı olmuş ve şüphesiz dünyanın en güzellerinden biri olarak hala ilk günkü gibi ayakta ve canlı. Ana giriş, pazarın geri kalanının eski mimarisiyle büyük bir tezat oluşturan Modernist tarzda inşa edilmiş. Rengarenk Art Deco cephesi, demir sütunlardan oluşan yapısı (bana Eyfel Kulesi'ni hatırlattı) çini ve vitray güzellikleri ile görülmesi gereken çekici bir mimariye sahip. Karadan ve denizden gelen en taze ürünlerin satıldığı yaklaşık 400 tezgaha ev sahipliği yapan 8000 metrekare büyüküğünde dev bir Pazar. Mevsim sebzeleri, mantarlar, tütsülenmiş etler, kuruyemişler, tereyağlı İber jambonu çeşitleri, rengarenk çeşit çeşit peynirler, kabuklu deniz ürünleri, deniz kestaneleri ve buz üzerinde dans eden kıvranan küçük deniz salyangozları ve daha yüzlerce nefis lezzete ulaşabilirsiniz. 

Eğer yemek yemeyi seviyorsanız, taze ürünlerin, renklerinin ve lezzetlerinin tadını çıkarmaya meraklıysanız ve mutfakta zenginliğe, çeşitliliğe ve kaliteye değer veriyorsanız, Valensiya'daki Merkez Pazarı kaçıramamanız gereken bir cennet! Ziyaret ettiğinizde sadece gördüklerinize değil, renklerine, aromalarına, kokularına da bayılacaksınız. Akdeniz yaşamıyla dolu dolu dolu, hem geleneksel ürünleri satın alabileceğiniz hem de her geçen gün daha fazla turistin ziyaret ettiği bir yer olarak Valensiya gezinize başlayacağınız ilk nokta olmalı. 

Valensiya’nın Ciutat Vella'sını -Eski Şehrini- Sakin Sakin Ama Doyasıya Dolaşın

Valensiya'nın kuzeybatısı, tarihi merkezi yani Eski Kent'ini oluşturan dar sokaklardan oluşur. Bu tarihi taş sokaklarda ve antik mimaride, özellikle de 15. yüzyılda inşa edilen ve 1808'de Napolyon'un birliklerini püskürtmede etkili olan çan kasabaları ve Quart Kuleleri'ni görme şansınız var.

Valensiya'nın orta çağdan kalma Ciutat Vella'sının -Eski Şehrinin- tarihi sokaklarını ve portakal çiçekli meydanlarını keşfederek bana göre bir ömür geçirebilirsiniz, ancak turist olarak gittiyseniz, en az 2 gününüzü ayırmanızı öneririm. Eski Şehirde en ünlü yerler, güneşli kafe terasları, tapas barları ve sevimli butiklerle kaplı Calle de Caballeros gibi hareketli caddeleri bulacağınız El Carme veya Barrio del Carmen, buraları rotanıza mutlaka alın derim. 

Plaza de la Virgen; Valensiya’nın tarihi bölgesinin tam merkezi ve kalbidir. Burası Roma Döneminden kalma birçok tarihi parçaya ev sahipliği yaparken hem yerli halk hem de turistler tarafından her zaman ilgi çekici bir alandır. Meydana bakan barlardan birinde oturun ve Santa Maria Katedrali, Basílica de la Virgen de los Desamparados ve barok Generalitat Sarayı manzarasının keyfini çıkarırken Valensiya portakal suyunuzu veya vino’nuzu yudumlayın.

Meydanın ortasındaki ikonik Fuente del Turía -Turia Çeşmesi-, her biri Valensiya'yı besleyen önemli sulama kanallarını temsil eden bir havzaya su döken sekiz kadını tasvir etmektedir.  Yerel heykeltıraş Silvestre Edeta tarafından tasarlanan bu sanat eseri aslında Valensiya’nın Turia Nehri ve sekiz sulama hendeğinin alegorik temsilini oluşturuyor. 

Burada otururken eğer canınız İtalyan usulü muhteşem bir dondurma yemek isterse, Heladeria Véneta’da soluklanıp, koca bir külahta muhteşem dondurmaların tadına bakmanızı öneririm. Katedralin hemen yanında bulunan bu dükkân şehrin en iyisi olmaya aday. 

Llotja de la Seda (La Lonja); Lonja, Aralık 1996 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesine alınan, şehrin hem oldukça sembolik bir binası hem de Avrupa'nın en ünlü sivil gotik anıtlarından biridir. Tarih sayfasına baktığımızda, Temmuz 1931'de Ulusal Tarih ve Sanat Anıtı ilan edilmiş, turistlser tarafından en fazla ziyaret edilen mekanların başında geliyor.

Lonja, şehrin merkezinde –Büyük Merkezi Pazar ile Santos Juanes Tapınağı'nın önünde- bulunuyor ve 1.990 metrekarelik oldukça geniş dikdörtgen bir alanı kaplıyor. Kısaca tarihine bakarsak; 13. yüzyılın sonunda Valensiya'da o dönemde yaşanan refahın bir sonucu olarak eski Lonja yetersiz kalmış ve yeni bir Borsa yapılmasına karar verilmiş. Fikir olarak 1492 yılında yapımına karar verilmiş ancak inşaatına bir yıl sonra başlanmış.

Valensiyalı bir Mühendis ve Mimar olan Pere Compte öncülüğünde yapılmış, üç bölüm ve Turuncu Veranda olarak anılan bir bahçeden meydana geliyor. Columnario veya Sala de Contratación, kubbeli tavanı destekleyen sekiz sütunla üç uzunlamasına ve beş enine nefe bölünmüş. 

17.40 metre yüksekliği, içine girenlere hem görkemli bir görüntü hem de sütunlara özel bir boyut ve orantı duygusu veriyor. 1407'de kurulan Taula de Canvis Bankası, Belediye Meclisi tarafından buraya yerleştirilmiş ve ilk bankacılık işlemleri buradan yapılarak, Lonja’ya büyük prestij sağlamıştır. İşlemler için kullanılan Taula veya Tablo ile İspanya'da yazılan ilk Senet Valensiya Belediyesi arşivinde saklanıyor. Torreón, binanın ikinci bölümüdür, zemin katta ise Lekesiz Doğum'a adanmış küçük bir şapel bulunuyor. Üstteki iki kat ise bir dönem, borçlarını ödemeyenler için geçici hapishane olarak kullanılıyormuş.

Catedral de Santa Maria de Valencia, Valensiya Katedrali; Valensiya Katedrali aslında 13. Yüzyılda Araplar tarafından cami olması amacıyla yapılmış ancak Valensiya’nın tarih sayfasında sıklıkla farklı milletler tarafından ele geçirilmesinden dolayı şehir Hristiyanların eline geçince camiden kiliseye çevrilmiş. Yerel halkın “Seu” ismiyle andığı Catedral de Santa María de Valencia, caminin yerine 1238 yılında inşa edilmiş. Daha sonra ise 16. yüzyılda ise çıkan büyük bir yangın sonucunda Katedralin büyük bir bölümü hasar görmüş. Katedral 3 farklı dönemde büyütülerek genişletilmiş ve adeta yeniden yaratılmış. Farklı zamanlarda mimari olarak değişiklik yapılması nedeniyle, Katedralin tasarımında, ağırlıklı olarak Gotik stilden ilham alınmış. Ancak gösterişli dini yapının çeşitli yerlerinde Romanesk, Rönesans, Barok ve Neo-Klasik tarzda alanlarla da karşılaşmak mümkün... Bu özelliğiyle bu katedral dünyada eşine az rastlanacak tarzda. 

City of Arts and Sciences - Sanat ve Bilim Şehri Kompleksinde birkaç gün geçirebilirsiniz.

Sanat ve Bilim Şehri, son teknolojinin tüm imkanlarının kullanılarak yapıldığı ve Valensiya’ya ziyarete gelenlerin asla kaçırmaması gereken bir kompleks. Kompleks diyorum çünkü oldukça büyük bir alana yayılmış durumda. Bu kompleksi gezmek için en az 1 tam gününüzü ayırmanızda fayda var.  Biz bir tam günü burada geçirmemize ragmen yine de bitiremedik ve sonraki gün tekrar giderek kalan yerleri gezdik. Valensiyalı Mimar Santiago Calatrava'nın eseri olan bu merkez, artık şehrin ikonik adreslerinden biri haline gelmiş durumda. Binalar, Star Wars filminden bir kareyi ya da Sidney Opera Binası'nın bir bölümünü anımsatıyor. Turia Nehri'nin eski nehir yatağının yaklaşık iki kilometresini kapsayan bu merkezi gezmek için tüm müzeleri kapsayan kombine bilet almanızı ve gezi planlamanızı çok iyi yapmanızı tavsiye ederim. 

Burada Palau de les Artes (dev bir konser salonu), şehrin Bilim Müzesi, Hemisferic (IMAX sineması), Umbracle (muhteşem bahçeleri) ve Oceanografic (Avrupa'nın en büyük akvaryumu) dahil olmak üzere birçok kültürel ve turistik yer bulunuyor. Gelin Sanat ve Bilim Şehri kompleksinin içinde neler var, hep birlikte bakalım. 

Palau de les Arts, Konser Salonu; Eğer bir müzik aşığıysanız, Sanat ve Bilim Şehri'nde Palau de les Arts tam size göre diyebilirim. Burada her türlü konser programını bulmak mümkün, operalar, konserler, zarzuela, bale ve daha fazlası. Gösteriler için kullanılmadığında rehberler eşliğinde binayı gezip detaylı bilgi almanız mümkün, web sitesinden önceden rezervasyon yaptırarak kendinize bir tur satın alabilirsiniz. 

Principe Felipe Bilim Müzesi; "Dokunmak Serbest" felsefesi bu müzenin ana mottosu. Sergilenen her şey tüm aşamalarında dokunmaya, hissetmeye ve katılmaya odaklı olduğundan, müze de ana amaç, bilimi deneyimleyerek öğrenmekten geçiyor. Bilim Müzesi, bilim ve teknoloji ile ilgili farklı interaktif sergiler sunuyor. Genellikle geçici bir serginin, mağazaların ve bir restoranın bulunduğu zemin katı bilet almadan gezmeniz mümkün. Kalan bölümler ve sergiler için bilete ihtiyacınız var. Müze ayrıca, tüm ziyaretçiler için ayrı bir bilet almanız gereken bilimsel atölye çalışmaları da sunuyor ve hepsi de gerçekten çok öğretici özellikle de çocuklar için. Müzenin 3. Katında, 2 bin 600 metrekarelik bir alanı kapsayan insan DNA’sının sıralandığı göz alıcı “Kromozom Ormanı” bulunuyor, sadece burası bile tek başına gezilmeye değer bir alan. Ben bayıldım. 

Oceanogràfic; Mimar felix Candela tarafından tasarlanan, Bilim ve Sanat Şehri’inin bir parçası olan, Avrupa'nın en büyük akvaryumu ve aynı zamanda Avrupa’nın en uzun sualtı tüneline sahip Oceanogràfic'i ziyaret etmeden Valensiya gezinizi tamamlanmış sayılmazsınız. Yedi farklı deniz ortamında, yunuslar, belugalar, morslar, deniz aslanları, foklar, penguenler ve köpekbalıkları gibi 500 farklı türden yaklaşık 45.000 örnek görmeniz mümkün.

Dolphinarium'da her gün gerçekleşen sergileri kaçırmamanızı tavsiye ederim. Ayrıca dev akvaryumlarla çevrili Submarine Restaurant’ta bir şeyleri yemek ve içmek mümkün. Burası için min 3-4 saat ayırmanızı tavsiye ederim. 

Hemisfèric; Hemisfèric, muhteşem bir Laserium, Planetaryum ve IMAX sineması, izleyicileri adeta saran 900 metrelik büyük içbükey ekranıyla dijital bir devasa ekrandan oluşuyor. Mimari olarak göz şeklinde olup 24.000 metrekarelik bir gölü yansıtıyor. Sinemanın kapağı göz kapağı gibi olup istenirse açılıp kapanabiliyor. Burada her gün birçok gösterim bulunuyor, 7’den 70’e herkesin ilgisini çekecek, en fazla 45 dakikalık eğitici belgesellerden tutunda, çocuk filmlerine, korku filmlerinden, galalara kadar pek çok çeşit bulmak mümkün. Biletinizle birlikte, tarama dilini değiştirmenizi sağlayan bir çift yenilikçi 3D gözlüğü de beraberinde alıyorsunuz. Eğer çocuklarınızla seyahat ediyorsanız, genellikle günde bir kez çocuklara yönelik bir film gösterimi oluyor, Valensiya’ya gelmeden önce Hemisferic’in programını kontrol etmeniz iyi olabilir. Biletler çok önceden tükendiğinden aynı gün bilet almanız maalesef gerçekten çok zor, bu muhteşem yapıda film seyretmekte ısrarlıysanız, uçak biletinizi aldığınız gibi sinema biletinizi de almanızı tavsiye ederim. 

Umbracle; Umbracle, günün her saati dolaşabileceğiniz, tipik Akdeniz bitkilerini ve çağdaş heykelleri görebileceğiniz 17.000 m2'den büyük, açık erişimli devasa bir bahçe ve aynı zamanda bir yürüyüş yolu ve girişi ücretsiz. Umbracle oldukça ilginç bir yapı, içinden geçerken biraz sera gibi hissettiriyor, içeride Valensiya ve çevre bölgelere ait mevsime göre değişen bitkiler ve bitki örtüsü bulunuyor, özellikle yoğun dönemlerde sakin ve hoş bir yer arayanların sıklıkla ziyaret ettiği bir yer. Yaz aylarında kapılarını gece açan Terraza Mya'da ay ışığı altında içkinizi yudumlayabilir, saatlerce sevdiklerinizle bol bol sohbet edebilirsiniz. Sanat ve Bilim Şehri'nin halka açık otoparkı Umbracle'ın hemen altında yer alıyor. 

CaixaForum Valensiya; Mimar Calatrava'nın bu binası, ziyaretçilerin kültür ve bilimin tadını çıkarması için geçici ve kalıcı sergiler, canlı müzik, projeksiyonlar, konferanslar ve gösterilere ev sahipliği yapan çok amaçlı bir alan olan bir merkez olarak kullanılıyor. 

L'Assut d'Or; Yine Valensiyalı Mimar Santiago Calatrava'nın eseri olan Assut d'Or Köprüsü, Bilim Müzesi ile Ágora arasında, Turia Nehri'nin eski nehir yatağının üzerinden geçmektedir. Her iki yönde trafik için birkaç şerit ve merkezde Turia Bahçesi'nin iki kıyısını birbirine bağlayan bir yaya köprüsü olarak kullanılmaktadır. 

Turia Bahçelerinde huzurla yürüyün, güneşin ve sessizliğin keyfini çıkarın. 

Valensiya’nın tam ortasından geçen, yaya yolları, eğlence ve spor alanları ve dinlenebileceğiniz romantik noktalarıyla övünen, 9 kilometrelik yeşil alan olan Turia Bahçeleri hem şehrin hem de İspanya’nın en büyük parklarından biri ve tarihi de kendisi gibi oldukça büyüleyici. Tarihle dolu 18 köprünün geçtiği eski nehir yatağı, her iki yakada da şehrin ana müzeleri ve anıtlarının yanından geçiyor. Geniş bahçeler, şehirdeki sürekli selleri önlemek için rotası değiştirilen Turia'nın eski nehir yatağı üzerine inşa edilmiş. 14 Ekim 1957'de meydana gelen yıkıcı selden sonra, Turia'nın rotası şehrin güneyine sapmış ve geriye şehri Batı'dan Doğu'ya kateden ve tarihi merkezi sınırlayan devasa bir arazi parçası bırakmış. 

İşinin ehli Mimarlar, peyzaj bahçıvanları ve şehir planlamacılarının emekleri, ilgisi ve çalışmaları sayesinde bahçeler yavaş yavaş, her biri kendi farklı özelliklerine sahip alanlar haline gelmiş. Palmiye ve portakal ağaçları, çeşmeler ve çam ormanları, aromatik bitkiler ve göletler, spor tesisleri ve gül tarhlarından oluşan eşsiz bir güzergâh oluşturulmuş. Bahçeler boyunca serinletici bir mola verebileceğiniz birçok bar ve geniş teraslı kafeler bulacaksınız. Bu muhteşem bahçeleri keşfetmek için bisiklet kiralamanızı tavsiye ederim. Palmiye ağaçları ve göletlerden fıskiyelere, oyun alanlarına ve zarif köprülere kadar görülecek çok şey var! Turia Bahçelerinin bir tarafında devasa Gulliver Parkı, diğer tarafında ise Bioparc bulunuyor.  

Valensiya Güzel Sanatlar Müzesi, İspanya'nın 2. Büyük Sanat Galerisi 

Ünlü Valensiyalı ressam Joaquín Sorolla'nın muhteşem eserlerine adanmış odaların yanı sıra Francisco de Goya'ya adanmış bir oda da dahil olmak üzere 15. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar uzanan eserlerin yer aldığı İspanya'nın en büyük ikinci sanat galerisi Valensiya Güzel Sanatlar Müzesi, olarak bütün ihtişamıyla kendini ziyaret edecek turistleri bekliyor.

Müzenin, gotik sanat odaları çok etkileyici. Ressam ve heykeltıraşlar Pinazo ve Benlliure'un odaları Valensiya okulunu çok iyi temsil etmişler. Ayrıca müze, Rönesans tabloları koleksiyonunda öne çıkıyor; Valensiya, bu tarzın İspanya'daki sanatsal etkilerinin ana merkezi haline gelmiş. Büyükelçi Vich Avlusu'nu ve Velázquez'in daha önce görülmemiş eserlerini de kaçırmamanızı tavsiye ederim. 

Müze binası, 1946 yılına kadar Harp Okulu, Yardım Merkezi, askeri malzeme deposu ve Askeri Hastane olmak üzere üç farklı amaçla kullanılmış, daha sonra ise Güzel Sanatlar Müzesi için kullanılmak üzere seçilmiş. Sanatsal yolculuk, 14. yüzyılın sonu ile 16. yüzyılın başı arasındaki dönemi kapsayan ve Alcanyís, Nicolau, Jacomart gibi simgesel sanatçıların eserlerinin sergilendiği Primitivos Valencianos (ortaçağ ressamları) olarak adlandırılan bir seçkiyle başlıyor. Reixach, Joanes, los Ribalta, Espinosa, Vicente López, Soralla, Pinazo ve diğerleri gibi Valensiya Okulu'ndan ressamların eserleri de sergileniyor. Diğer sergiler arasında Pintoricchio, Andrea del Sarto, Van Dyck, Murillo, Velázquez, El Greco ve Goya'nın eserleri yer alıyor. Ayrıca geniş bir çizim ve gravür koleksiyonunun yanı sıra heykeller, arkeolojik parçalar, arkitektonik parçalar ve bazı taşınabilir sanat örnekleri de sergileniyor.

Şehrin Sınırları İçinde Kilometrelerce Uzanan Kumsallar ve Valensiya’nın Altın Kumsallı Plajları!

Deniz kenarındaki altın kumları, tuzlu sularda gönlünüzce sularla oynamayı ve tabii yüzmeyi, yüzünüzde kocaman bir gülümseme ile kum tepelerinin arasında saklanan manzarayı seyretmeyi seviyorsanız, şehir merkezine sadece bir taş atımı uzaklığındaki Valensiya Plajları tam size göre diyebilirim. Plajlarda dalgaların sesini dinleyebilir, tuzun aromasını hissedebilir, restoranlarda nefis yemeklerin tadına bakabilir, eğlence tesislerinde bol bol gülebilir ve gezinti yollarında bolca yürüyüş yapabilirsiniz. Bu plajlarda 7’den 77’ye herkese göre bir aktivite mevcut! 

20 kilometre boyunca altın kumlar ve muhteşem bir deniz; Valensiya'da size yaklaşık 20 kilometrelik bir kumsal bekliyor. Tabii burada önemli olan sizin nereden denize girmek isteyeceğiniz. Seçenek o kadar çok ki! Maceraperest bir şekilde denizde yüzmek mi yoksa daha tenha ve romantik bir şekilde eğlenmek mi, yüzme ve doğa yürüyüşünü birleştir mi? Tercihiniz hangisiyse, merak etmeyin herkese göre bir plaj var. Plaja yürüme lüksüne sahip olabileceğiniz Cabanyal, Malvarrosa ve Patacona plajları şehrin neredeyse tam da içinde. Ya da biraz daha uzakta, başkentin yeşil akciğerinde bir yere gitmek istiyorsanız o zaman rotanız, El Saler, La Devesa veya La Garrofera olmalı. 

Buradaki en büyük güzellik ise, gitmek istediğiniz tüm plajlara bisikletle gidebiliyor olmanız tabii ki. Bütün plajlar geniş, beyaz ve altın arasında uçsuz bucaksız kumlara ve olağanüstü temiz bir deniz suyuna sahip. Hepsinin en yüksek kalitenin simgesi olan mavi bayrak taşıması tabii ki tesadüf değil. Stresi ve yorgunluğu üzerinizden atmak ve "carpe diem"i hayatınızın lokomotifi haline getirmek için önünüzde binlerce olasılık var. 

Valensiya bana göre dört mevsim gidip gezilmeyi hak eden nefis bir şehir… İnsanları dost canlısı, yemekleri lezzetli, sokakları renkli ve geceleri eğlenceli. Ben Valensiya’yı çok sevdim, umarım bir gün sizde gider, gezer ve benim gibi çok seversiniz. Bu aylıkta benden bu kadar… Bir sonraki sayıya kadar kalın sağlıcakla. Sevgiler…
 

Nilay Karagülmez Abamor 

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)