Youthall’un 2023 İK Trendleri Raporu yayınlandı. Çarpıcı sonuçlar ortaya koyan rapora göre avatarlarla girilecek online toplantılar, iş görüşmesi sırasında firmaya yapılabilecek sanal turlar çok uzak bir gelecekte değil. İnsan Kaynakları profesyonelleri, iş yapış biçimlerindeki hızlı dijitalleşmenin bir etkisi olarak 2023 yılında “metaverse” kavramının firmaların çalışma biçiminin bir parçası olmaya başlayacağını öngörüyor. Hibrit ve evden çalışma modeline son derece yatkın olan Z kuşağının da işgücüne katılımıyla, İnsan Kaynakları departmanları uzaktan çalışmada etkileşimi yeni teknoloji ve yazılımlarla artırmaya hazırlanıyor.
Sonuçlara göre araştırmaya katılan gençlerin yüzde 87,8’i çalışma modelinin hibrit olmasını istiyor. Bu açıdan bakıldığında, Y kuşağı için uzak gibi görünen bu öngörü, Z kuşağı için son derece gerçekçi. Üstelik bu konuyu sadece bu alanda büyük yatırımlar yapan, özel olarak tasarlanmış meta veri deposu ortamlarına sahip büyük şirketlerle sınırlamamak gerekiyor. İnsan Kaynakları profesyonellerinin öngörüsüne göre, aynı zamanda sanal çalışma ortamı yazılımlarını kullanan yenilikçi, daha küçük ölçekli şirketler de bu kervana dahil olacak.
Uzaktan çalışma, İnsan Kaynakları'nın da benimsediği bir model
2023 yılında “metaverse”ün hızlı bir şekilde çalışma biçimlerine uyumlanmasıyla ilgili olarak, aynı araştırmanın bir başka verisi de dikkat çekici: 25 yaş üzeri çalışanlar arasında hibrit çalışma modeli, genel ortalamadan yaygın. 15-24 yaş grubunda ise, tamamen evden çalışma oranı istatistiksel olarak anlamlı oranda çok daha üst seviyede. Bunlara ek olarak İnsan Kaynakları departmanlarının kendisinin de hibrit hale gelmesi ve tamamen uzaktan çalışmayı benimsemesi bekleniyor. Rapora göre, daha iyi sonuçlar alınan uzaktan çalışma modelinin kalıcı olmasında insan kaynakları lider bir rol oynayacak. Rapor ayrıca, 2023'te bundan çok daha fazlasının hayatımızda olacağını işaret ediyor.
İnsanları meta evren çağına alıştırabilecek teknoloji pazarı günden güne gelişiyor. “Metaverse” dünyasında İnsan Kaynakları'nın potansiyel olarak neye benzeyebileceğine ve bunun kullanımına dair bazı uygulamalar şu şekilde sıralanıyor:
1. İşe alım süreçlerinde sanal tur
2023'te halihazırda devam eden ve net bir değişimin başlangıcı olan iş dünyasında “metaverse” algısı, işletmelerin teknolojik altyapılarına bir yatırım olacak. Sanal işe alım fuarları, adayların potansiyel işverenlerle ilişki kurma fırsatı elde etmelerine ve ne tür bir şirkette çalışabileceklerine dair gerçek bir ön gösterim elde etmelerine olanak tanıyabilir. Potansiyel adayların ofis kültürünü deneyimlemelerini sağlayacak sanal turları tercih edecek daha fazla şirket olacağını da öngörmek mümkün.
2. Avatar ile toplantı
İş ve ekip yapıları, “metaverse” uyumlu iş yerinde büyük olasılıkla temel bir değişiklikten geçecek. Geçtiğimiz iki yıl, iş gücünün teknoloji platformlarında gerçekleşen toplantılar ve iş birlikleri ile hibrit çalışma yapısına geçişine tanık oldu. Yüz yüze toplantı algısı, çoğunlukla ortadan kalktı. “Metaverse” dizüstü bilgisayarlar ve akıllı telefonlar yerine, eller serbest kullanılan cihazlar ve avatarlar kullanarak etkileşimleri teşvik edecek. Böylece grup sohbetlerini ve iş birliklerini çok daha sürükleyici hale getirerek, işi farklı bir boyuta dönüştürecek.
3. Sanal insan kaynaklarından “metaverse” eğitimi
Çalışanların “metaverse” dünyasında nasıl çalışacaklarını öğrenmeleri gerekeceği için İnsan Kaynakları tarafından değişim yönetimi eğitimlerinde bir artış yaşanması muhtemel gözüküyor. İş dünyasında “metaverse”, bir yandan yeni teknolojilere yatırım anlamına da gelecek. Tabii sanal bir insan kaynakları yönetiminin, çalışanları bu yeni teknolojiler ve yazılımlar konusunda nasıl eğiteceğini yeniden değerlendirmesi, kaçınılmaz olacak.
‘Yeni bir çağın eşiğinde olduğumuz kabul edilmeli’
Raporun sonuçlarını değerlendirerek 2021 ve 2022 yıllarında iş dünyasında yaşanan hızlı değişimlere dikkat çeken Youthall CEO'su Emre Aykan, 2023’ü İnsan Kaynakları için çok önemli bir fırsat yılı olarak gördüklerini ifade etti. Aykan; “İnsan Kaynakları alanında bu yıldan beklentimiz kariyer yolculuğunda fırsatların kolaylaştırılması, beceriler konusunda farkındalığın artması, çeşitliliğe ve kapsayıcılığa dair sağlıklı koşulların sunulabilmesi. Tabii ki bu bugünden yarına gerçekleşmesini beklediğimiz bir senaryo değil, beraberinde birçok zorluğu da getiriyor. Bu süreçte insan kaynaklarının kendi refahına öncelik vermesi ve aynı zamanda dayanıklılık oluşturmaya devam etmesi son derece kritik” dedi.
İnsan Kaynakları profesyonellerinin, çalışanların refahını arttırma ve kuruluşların değişimin getirdiği zorluklara hazır olmasına yardımcı olma misyonunun önemine dikkat çeken Aykan sözlerine şunları ekledi: “İnsan Kaynakları yönetimlerinin ve tüm kurumların yeni bir çağa girmenin eşiğinde olduğumuzu kabul etmesi gerekiyor. Şirketler, yalnızca kârı ve etkinliği en üst düzeye çıkaran yapılar olmamalı. Aynı zamanda yetkilendirilmiş, bağlı ve çeşitliliğe sahip, iş gücü için anlamın itici güçleri olarak gören, önce insana değer veren bir sistemle yola devam etmeliler.”
Devamını Oku
Son yıllarda toplumsal hayatın içinde yalnız yaşamı kutsayan, onu bireylerin bir tercihi olarak sunan “seçilmiş yalnızlık” akımına dikkat çeken uzmanlar, bu akımın sağlıklı bir norm halinde gösterilmesinin doğru olmadığını vurguluyor. Popüler medya ürünleri ve sosyal medya tarafından pompalanan, başkalarının sorumluluğunu almadan sadece kendi için yaşayan, haz peşinde koşan bireylerin adeta kutsandığını kaydeden uzmanlar, “Bu yaşam biçimi bir seçimden çok yapısal ve kültürel nedenlerle insanların içine itildikleri bir durum” değerlendirmesinde bulunuyor. Uzmanlar, tüketim toplumunda sistemin bireyi yalnızlığa teşvik ettiğine, tüm yaş grupları içinde ise kendilerini en fazla yalnız hissedenlerin 30’lu yaşlardaki beyaz yakalılar olduğuna dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Barış Erdoğan, modern toplumların en önemli sorunlarının başında gelen yalnızlık ve seçilmiş yalnızlık olgusu hakkında değerlendirmede bulundu.
Seçilmiş yalnızlık, sağlıklı bir norm değildir
Son yıllarda toplumsal hayatın içinde yalnız yaşamı kutsayan, onu bireylerin bir tercihi olarak sunan “seçilmiş yalnızlık” olarak adlandırılan bir akım olduğunu kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Seçilmiş yalnızlık düşünürlerin, bilim insanlarının, tasavvuf erbabının, sanatçıların, yaşamında önemli bir değişim kararı almak isteyen insanların hayatlarında bir dönem kendilerini toplumdan izole ederek üretkenliklerini artırmak, yeni fikirler geliştirmek için bir tercihleri olabilir. Ama toplumun genelinde bu tür bir yalnızlığı sağlıklı bir norm halinde göstermeyi doğru bulmuyorum. Bu konuyu daha geniş ele almadan önce yalnızlık kavramını açmak gererekecektir.”dedi.
Yalnızlık üç kavram halinde ele alınabilir
Yalnızlığın “yalnız olmak”, “yalnız yaşamak” ve “yalnız hissetmek” olarak üç kavram halinde ele alınabileceğini ifade eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bu kavramlardan yalnız olmayı sosyal bütünleşme eksikliği ve yalnız yaşamayı aile yokluğu çerçevesinde inceleyebiliriz. Yalnız hissetmek ise yalnızlığı sosyal bir deneyim olarak algılamaktır. Bu deneyim ister toplumsal tecritten kaynaklanan durumlardan olsun ister mesleki ya da ailevi durumlar çerçevesinde olsun kişinin kendisini yalnız hissetmesiyle ilgili bir durumdur. Birey modern toplumun içindeki zehirleyici ilişkilerden, güvencesizlikten, mutsuzca yapmak zorunda kaldığı mesleğinden ve dengesiz aile ilişkilerinden kendini korumak için kaçar. Yalnız yaşadığı evi sığındığı kutsal bir mekân haline getirir. Yani sosyal temasların kendisi bile insanın kendisini ‘Yalnız hissetmesine’ neden olabilir.” diye konuştu.
Yalnız yaşamak, seçilmiş yalnızlıkla ilişkilendiriliyor
“Yalnız olmanın” kavramsallaştırmasının ise yalnızlığı sosyal temasların ve bağlantıların eksikliği ya da yokluğu ile ilişkilendirdiğini kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Aile ve arkadaşlarınızla yüz yüze ilişkilerinizin sayısı azalır. Zamanınızı sosyal medyada geçirirsiniz ya da sosyal aktivitelere bile tek başına gitmeye başlarsınız.”dedi.
Yalnızlık yeni bir yaşam biçimi olarak görülüyor
‘Yalnız yaşamak’ olgusunun ise günümüzde daha çok seçilmiş yalnızlıkla ilişkilendirildiğini ifade eden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Yalnızlığı bu şekilde tanımlayanlar, onu toplumsal bir sorun olarak görmekten çok yeni bir yaşam biçimi olarak görüyorlar. Bu tek yaşayan bireyler toplumdan izole olmuş, sosyal ilişkileri zayıf ya da olmayan kişiler olarak ele alınmıyor. Öznesi bekârlar olan bu toplumsal grup akşamları tek uyumayı seçmiş ama beraber sosyal aktivitelere katılan ve ‘mutlu’ kişiler olarak lanse ediliyorlar. Topluma egemen olan bireycilik ve kapitalist sistemin arzuladığı tüketim kültürü ile uyumlu bu yaklaşım yalnızlığı “olumsuz bir prizmadan kurtarmak için ‘solo yaşam’, ‘tek başına yaşam’ biçiminde yeniden formüle ediyor.” dedi.
Yalnızlık seçimden çok, insanın içine itildiği bir durum
“Bu pembe gözlüklü bakışı pek doğru bulmuyorum” diyen Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Bu yaşam biçimi bir seçimden çok yapısal ve kültürel nedenlerle insanların içine itildikleri bir durum” tespitinde bulundu.
Tüketim toplumunda sistem, bireyi yalnızlığa teşvik ediyor
Popüler medya ürünleri ve sosyal medya tarafından pompalanan, başkalarının sorumluluğunu almadan sadece kendi için yaşayan, haz peşinde koşan bireylerin adeta kutsandığını kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, şunları söyledi:
“Tüketim toplumunda sistem bireylere ‘emekçiler, tasarrufçular olarak değil, ama gitgide daha çok tüketiciler olarak ihtiyaç’ duyuluyor. Bu durumda yalnız yaşayanların sayısının artması, konut kullanımından, ev eşyalarına kadar birçok ürünün daha fazla kullanılmasına ve satılmasına neden oluyor.
Yalnız yaşayanlar iyi bir müşteri kitlesi
Eğlence ve turizm sektörü için de yalnız yaşayanlar iyi bir müşteri kitlesi. Yalnız yaşayanların yoğunlukla rağbet ettiği buluşma siteleri internet dünyasının en karlı yatırımları. Ayrıca yalnız yaşayanlar kendilerini mutlu etmek için daha fazla para harcayabilmekteler. Bu durumda dizi filmlerde, medya haberlerinde başarılı, sürekli eğlenen, gezen avukatlar, mimarlar, serbest meslek sahibi medyatik stereotipiler olarak insanların, özellikle gençlerin hayallerine seslenmektedir.”
Yalnızlıktan kurtulmanın en iyi yolu anlamlı hayat
Popüler kültürde gösterilmek istenene karşın gerçek hayatta durumun çok farklı olduğunu belirten Prof. Dr. Barış Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “Ancak yalnız yaşayan bekâr erkekler ve kadınlar bu popüler kültür ürünlerinde klişe haline gelen yaşamlar sürmemektedirler. Gerçekler medya tarafından topluma sunulan rüyalardan çok daha farklıdır. İster gelişmiş sanayi toplumlarında olsun ister Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede olsun ‘seçilmiş yalnız’ birçok birey için psikolojik, ekonomik ve toplumsal ilişkiler açısından çok yönlü, zorlu bir sınavdır. Yalnızlıktan kurtulmanın en iyi yolu anlamlı bir hayat yaşamaktır. Anlamlı bir hayat bizi bir hedef doğrultusunda bir sosyal çevreye de bağlar, yalnızlık hissinden de kurtarır.”
Sosyal çevreyle ilişkiler zayıflıyor
Modern toplumda herkesin gitgide daha yalnızlaştığını belirten Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Zira hızlı bir yaşam temposunun yaşandığı devasa metropol ortamında aile ve arkadaş bağlarımız çözülüyor. İçinde yaşadığımız yüksek katlı sitelerde komşuluk ilişkilerimiz koptu. Özellikle beyaz yakalı işlerde işimizi korumak için çalışma arkadaşlarımızla iş birliğinden çok rekabete zorlanıyoruz. Tüm bunlar güçlü bağlarımızın olduğu geleneksel sosyal çevremizle ilişkilerimizi zayıflatıyor. Belki instagram, facebook gibi sosyal ağlardaki arkadaş sayımız artıyor ama bunlar da zayıf bağlarımız. Hayatta bize güven veren gerçek dostlar değiller.” dedi.
Hayat şartları da ilişkileri etkiliyor
Zorlaşan hayat şartlarının da ilişkileri olumsuz etkilediğini kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Tüm bu olumsuzlukların üstüne gelen hayat pahalılığı, alım gücünün düşmesi de güçlü bağlarımızın olduğu ve hala koruyabildiğimiz aile, akraba arkadaş, komşularımıza yaptığımız ziyaretleri ve buluşmaları önemli ölçüde olumsuz yönde etkiledi. Hatta gençlerin flörtleşmeleri, yeni bir ilişkiye başlamaları bile ekonomik nedenlerle yarı yarıya azaldığı konusunda son dönemde birtakım çalışmalar var. Arkadaş, akraba buluşmaları bir bahaneyle hep ileri bir tarihe erteleniyor. Gençler bir kafede buluşmak yerine sosyal medya üzerinden birbirleriyle bağlarını korumaya çalışıyorlar.” dedi.
En çok 30’lu yaşlardaki beyaz yakalılar yalnız hissediyor
Tüm yaş grupları içinde kendilerini en fazla yalnız hissedenlerin 30’lu yaşlardaki beyaz yakalılar olduğunu kaydeden Prof. Dr. Barış Erdoğan, “Zira üniversite çağındaki gençlerin ve yeni mezunların hala henüz tüketilmemiş bir arkadaş çevreleri var. Bu grup hem kendisi ile benzer zevkleri paylaşan ve hem de bol bol zamanı olan arkadaşları veya partner adaylarını çevrelerinde bulabiliyorlar. Üstelik gençlikte beklentiler ve maddi imkanlar daha düşük olduğundan maddiyat ilişkilerin kurulmasında diğer yaş gruplarına göre daha az belirleyici oluyor. Ancak okul ile ilişkinin kesildiği ve çalışma hayatına atınılan yıllarda insanların yakın sosyal alanları daralıyor, akran grupları içinde aile hayatının içine girenler artıyor, çevresi arkadaştan çok kendine rakip olarak gördüğü ofis arkadaşlarıyla doluyor. Bu yalnızlaşmanın sonuçlarını çöpçatan sitelerinin kullanıcı profillerinde de görüyoruz. Arkadaş çevresinin daraldığı 25-35 yaş grubu tüm buluşma platformlarında en büyük grubu oluşturuyor. Yaş ilerledikçe çift hayatı içinde olanların oranı arttığından bu platformların kullanım oranları azalmaktadır. Ancak ileri yaş gruplarında da özellikle günümüz toplumunda hızla artan boşanmalar, kapitalist toplumun bireyciliği ve yalnız yaşamayı destekleyici teknoloji ve hizmetler geliştirmesi yalnız yaşamayı önemli bir seçenek olarak karşımıza çıkarıyor.” dedi.
Devamını Oku
Deloitte’un 2023 Teknoloji, Medya ve Telekomünikasyon Öngörüleri raporuna göre sanal gerçeklik trendi hızla büyüyor. Pazarın küresel olarak 7 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşacağı öngörülüyor. E-ticaretin yükselişe devam edeceği, sosyal medya üzerinden yapılan alışveriş hacminin de 1 trilyon doları aşacağı tahmin ediliyor.
Deloitte, teknoloji, medya ve telekomünikasyon dünyasının önde gelen trendlerini ve bu trendlerin dünya genelindeki işletmeleri ve tüketicileri nasıl etkileyeceğini ortaya koyan 2023 Teknoloji, Medya ve Telekomünikasyon (TMT) Öngörüleri raporunu yayınladı.
Raporda öne çıkan başlıklardan biri sanal gerçeklik (VR) alanındaki yükseliş oldu. Son dönemde özellikle eğitim, endüstri, sağlık, oyun, savunma sanayi, kültür ve turizm, seyahat ve eğlence alanlarında yoğun şekilde kullanılan VR, şirketlerin giderek artan şekilde yatırım yaptığı bir alan haline geldi. Deloitte’un hazırladığı 2023 TMT Öngörüleri raporuna göre küresel VR pazarı bir önceki yıla göre yüzde 50 büyüyerek 7 milyar dolara ulaşacak. VR’ın her yıl artan popülaritesi ile bu büyümenin yüzde 90'ının sanal gerçeklik başlığı (VR headset) satışlarından geleceği düşünülüyor. 2023'te ortalama fiyatının 450 dolar olacağı öngörülen sanal gerçeklik başlıklarından 14 milyon adet satılacağı tahmin ediliyor. Aktif olarak kullanılan headset’lerin sayısının da 2022’nin ilk 6 aylık dönemine göre yüzde 50 artarak 22 milyona ulaşacağı düşünülüyor. Pazarın geri kalanını ise FPS, yarış ve simülasyon oyunları uygulamalarının oluşturacağı tahmin ediliyor. Batarya, ekranlar ve ses dahil olmak üzere temel teknolojideki iyileştirmelerin de bu büyümeyi hızlandıracağı öngörülüyor.
Deloitte Teknoloji, Medya ve Telekomünikasyon Lideri Metin Aslantaş, dünyada yükselen VR kullanma eğiliminin farklı alanlara da taşınacağını belirtti. Özellikle kurumsal alanda VR'ın birçok fırsatı barındırdığına dikkat çeken Aslantaş, iş deneyimlerinin simülasyonlarında, kurumsal ve endüstriyel sistemleri görselleştirmekte ve mesafe nedeniyle oluşması muhtemel zorlukların üstesinden gelinmesinde VR’ın hayatı kolaylaştırdığını vurguladı. Aslantaş “Kullanıcılar, uzaktan çalışırken iş arkadaşlarıyla dijital modellere doğrudan dokunarak ve onları kullanarak üç boyutlu nesneler ve gerçek zamanlı dijital ikizlerle etkileşime girebilecekleri sanal alanlarda bir araya gelebilecekler. 2023'te, işletmelerin ve tüketicilerin daha az kaynakla daha fazlasını yapmasına yardımcı olacak bir dizi teknolojinin hızla gelişerek kullanılmaya başlanacağını öngörüyoruz. Değişen tüketici alışkanlıklarıyla birleşen teknolojik gelişmelerdeki atılımlar, yöneticilerin de stratejilerini devamlı yenilemelerini zorunlu kılıyor” diyerek sektörlerinde öne çıkmak isteyen şirketlerin bu gelişmeleri yakından izlemeleri gerektiğini vurguluyor.
Teknoloji, Medya ve Telekomünikasyon (TMT) 2023 Öngörüleri raporunda dikkat çeken diğer başlıklar ise şöyle:
• Alışveriş sosyal medyaya yönelecek, yıllık büyüklüğü 1 trilyon doları aşacak: Sosyal medya üzerinden yapılan ticaret, geleneksel e-ticareti de geride bırakıyor. Dünyada sosyal medyadan yapılan ürün ve hizmet harcamalarının 2023'te 1 trilyon doları aşacağı tahmin ediliyor. Geçen yıl 2 milyardan fazla insanın sosyal medya üzerinden alışveriş yaptığı göz önüne alındığında 2022’de bu kanal üzerinden 800 milyar dolar olan alışveriş hacminin gelecek yıl yüzde 25 büyüyeceği öngörülüyor. Deloitte Global’in yaptığı bir araştırmaya göre, sosyal medya fenomenleri Y ve Z kuşağının satın alma kararlarını X kuşağına daha çok etkiliyor. Yakın gelecekte de sosyal medya üzerinden yapılan ticaretin evrim geçireceği ve yeni ürünleri bulmanın daha kolay, ödeme yapmanın daha basit ve daha hızlı olacağı belirtiliyor.
• Teknoloji şirketleri daha erken ‘net sıfır’layacak: Birçok kuruluş net sıfıra ulaşmak istiyor ve teknoloji sektörü de güçlü bir taahhütte bulunuyor. Deloitte’un gerçekleştirdiği Global CxO sürdürülebilirlik araştırmasına göre, teknoloji şirketleri iklim değişikliği konusunda daha hızlı çalışıyor. Teknoloji şirketlerinin net sıfır hedefine ulaşma olasılığının diğer şirketlere göre yüzde 13 daha fazla olduğu öngörülüyor.
• 5G ağları kurumsal bağlanabilirliği dönüştürecek: Bağımsız 5G ağları, sanallaştırılmış, bulut merkezli yetkinlikler sunarak, kablosuz teknolojideki (2G/3G/4G) önceki ilerlemeleri kademeli bir şekilde ortadan kaldıracak. Deloitte Global’e göre, 5G bağımsız ağlarına yatırım yapan mobil ağ operatörlerinin sayısı 2022'de 100'ün üstündeyken 2023'ün sonunda en az 200 olması bekleniyor.
• Sanal prodüksiyonlar gerçek oluyor, film setlerine gerçek zamanlı görsel efektler geliyor: Sanal prodüksiyonun araç ve teknikleri, film ve sinema endüstrisini dönüştürüyor, hayallerin ekrana yansıtılmasını sağlıyor, yapım sürelerini kısaltıyor ve post prodüksiyon sırasında gerçek zamanlı bilgisayarla üretilmiş görüntüleri ve görsel efektlere gerçek hayattaki setlerde hayat veriyor. Deloitte Global, 2022'de tahmini 1,8 milyar dolarlık büyüklüğe sahip olan sanal üretim araçları pazarının 2023'te yüzde 20 artışla 2,2 milyar dolara ulaşacağını tahmin ediyor.
• Oyun pazarındaki satın alma ve birleşmeler, konsolidasyon, şirketlerin portföylerinde yer alan oyunlar ve gelişen oyun teknolojisinin desteğiyle büyüyor: Deloitte Global, 2023'te video oyun şirketi birleşme ve satın almalarının sayısının, 2022'nin yüzde 30 olarak tahmin edilen çeyreklik büyümesinin biraz daha altında kalarak yaklaşık yüzde 25’lik bir orana ulaşacağını öngörüyor. Video oyun hizmetleri, sunduğu deneyimler ve iş modelleri yenilikler getirirken konsolların tedarik zincirleri, pandemi döneminde yeni nesil deneyimlere yönelik artan talebi karşılamak hedefiyle yatırımlarını artıracak. 2022'de piyasaya sürülmesi beklenirken çıkış tarihleri ertelenen birçok oyunun 2023’te oyunculara ulaşacağı tahmin ediliyor.
Devamını Oku
Ülkemizin mavi yaka ve ara kademe pozisyonlarda en büyük dijital istihdam platformu Eleman.net, şirketler ve çalışanların katılımıyla gerçekleştirdiği yan haklar ve motivasyon çalışmaları anketinin sonuçlarını açıkladı. 2023’de şirketler çalışan memnuniyetini artırmak için kolları sıvayacağının sinyalini verdi.
Günümüzde çalışanların iş yeri tercihlerinde önemli yer tutan yan haklar ve motivasyon çalışmaları hakkında Eleman.net şirketler ve çalışanların katılımıyla bir anket gerçekleştirdi. Çalışanlara mevcut yan hakların tatmin edici olup olmadığı ve motivasyon çalışmalarının yeterli olup olmadığına dair sorular yöneltilirken şirketlere de 2023 yılında yeni yan haklar sağlayıp sağlamayacakları ve motivasyon çalışmalarının somut sonuçlarını görüp görmedikleri soruldu. Anket sonuçlarında tarafların cevapları zıtlık gösterirken, şirketler gelecek yıl sunacakları yeni yan haklara dair olumlu sinyal verdi.
Yan haklar için 2023’te yeni adımlar
Eleman.net, yan haklar konusunda çalışanlara “Çalıştığınız şirketin size sunduğu yan haklar tatminkar mı?” sorusunu, şirketlere de “2023’te çalışanlarınız için yeni yan haklar sağlayacak mısınız?” sorusunu yönlendirdi. Gıda, güvenlik, eğitim ve tekstil sektörlerinden firma ve çalışanların katıldığı ankette çalışanların yüzde 40’ı sunulan yan hakların tatmin edici olduğunu belirtirken yüzde 60’ı ise tatmin edici bulmadığını belirtti.
Ankete katılan şirketlerin yüzde 75’i gelecek yıl çalışanlarına yeni yan haklar sunacağını belirtirken, yüzde 25’i ise yeni yan haklar sunmayacağını bildirdi. Şirketlerin çoğunun gelecek yıl yeni yan haklar tanıyacak olması çalışanlar için umut verici bir gelişme olarak dikkat çekiyor. Çalışan performansını yükselten yan hakların arasında sosyal güvenlik ve sağlık sigortası gibi yasalarca zorunlu tutulan hakların yanı sıra işsizlik sigortası, tıbbi izin, yemek ücreti, yol yardımı, ücretli tatil, hayat sigortası, çalışan indirimleri, hediye çekleri, doğum günü izni, şirket telefonu-aracı, eğitim ödenekleri gibi şirketlerin tercihine göre birçok yan hak bulunuyor.
Motivasyon çalışmalarında somut sonuçlar
Ekip ruhunun sürdürülebilmesi ve yüksek enerji ile çalışılması için şirketlerin son yıllarda motivasyon uygulamalarına eğilimi arttı. Bu noktada şirketler outdoor etkinlikler, online etkinlikler, takım oyunu etkinlikleri, sosyal sorumluluk etkinlikleri, seminerler, piknikler, atölyeler ya da kurumsal hediyeler gibi çeşitli motivasyon çalışmaları yapıyor. Düzenlediği ankette katılımcılara motivasyon sorularını da yönelten Eleman.net, çalışanlara “Şirketinizin sizi motive ettiğini düşünüyor musunuz?”, şirketlere de “Çalışanlarınıza yönelik motivasyon çalışmalarının somut sonuçlarını görüyor musunuz?” sorularını yöneltti. Ankete katılan çalışanların yüzde 40’ı şirket çalışmalarını motive edici bulduklarını söylerken, yüzde 60’ı da motive etmediğini belirtti. Şirketlerin yüzde 80’i motivasyon çalışmalarının somut sonuçlarını gördüğünü belirtirken, yüzde 20’si de göremediğini belirtti.
Devamını Oku
Kişisel verilerin güvenliği şirketler ve çalışanları için ciddi önem arz ediyor. İş arayışında kullanılan CV’lerde ve çalışan adaylarından istenen belgelerde kişilerle ilgili hassas verileri içerdiğine dikkat çeken Siberasist Genel Müdürü Serap Günal, şirketlerin çalışan verilerinin gizliliğini korumak ve güvenliğini sağlamak için göz ardı etmemeleri ve takip etmeleri gereken 5 önemli adımın olduğunu vurguluyor.
Bilginin güç olduğu bu çağda, veriler bilgi edinmeye giden yolda en kritik unsur olarak görülüyor. Toplanan bu veriler bazen önemsiz görünebilir ancak hackerlerin ellerine düştüğünde kullanıcılar için tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor. Özellikle şirket verilerine gözlerini diken hackerlerin çeşitli oltalama saldırıları için çalışanlara ait kişisel birçok veriyi de hedeflediği görülüyor. Bu durumun kişisel verilerin korunmasında bireysel çaba kadar kurumsal çabanın da önemini ortaya çıkardığını aktaran Siberasist Genel Müdürü Serap Günal, çalışan verilerini gizli tutmanın ve özellikle işe alım süreçlerinde İK departmanlarının sorumluluklarının KVKK ile daha da arttığına dikkat çekiyor. Kişisel verilerin güvenliği konusunda şirketlerin süreçlerini yeniden oluşturmaları konusunda harekete geçmesi gerektiğini de hatırlatan Günal’a göre, şirketlerin çalışan verilerini güvende tutabileceği önemli noktalar bulunuyor.
1. Çalışanlar için uygulanan gizlilik yasalarına hakim olun. Kanunları bilmek ve çalışanları korumak için nasıl uygulandığı konusu hakkında bilgi sahibi olmak şirketlerin sorumluluğunda. Küresel çapta operasyonel büyüklüğe sahip şirketlerin çalışanları için bilmeleri gereken gizlilik yasalarına küresel düzenlemeler de ekleniyor. Şirketlerin özellikle Türkiye için KVKK ve Avrupa için de GDPR’ye dikkat etmesi gerekiyor.
2. Topladığınız ve işlediğiniz kişisel verilerin amaca uygun olması gerekiyor. Genel olarak şirketler, çalışanları hakkında sadece işle ilgili olan verileri toplayabiliyor. Tipik bir çalışan veri havuzunda ise özgeçmiş, sağlık bilgileri, referanslar, maaş bilgileri, iş sözleşmeleri ve performans incelemeleri yer alabilir. Bunlar dışında ya da amaca uygun olmayan veri toplama ya da saklama yasa dışı olarak kabul ediliyor.
3. Açık rıza almayı ve KVKK adımlarını atlamayın. Şirketlerin çalışan verilerini korumaları kadar bu verileri neden ve nasıl aldığını çalışanlarına anlatmaları önem arz ediyor. Veri toplama işlemini çalışana en kolay aktarma yolu kanuna uygun resmi onay politikaları olarak öneriliyor. Bu politikaları düzenli olarak kontrol etmek ve çalışmalar yapmak kanuna bağlı kalmayı kolaylaştırıyor.
4. Veri ihlallerini çalışanlara bildirmekte gecikmeyin. KVKK ve GDPR ile uygun veri koruma politikasına sahip olması gereken şirketlerin herhangi bir ihlal durumunda, çalışanını ve ilgili makamları belirtilen süre içinde bildirme zorunluluğu bulunuyor.
5. Verilerin işlenme süreçlerini sürekli denetleyin. Şirket İK biriminde bulunan verilerin sürekli denetlenmesi ve işe alım süreçlerinin de kaydının tutulması gerekiyor.
Devamını Oku