Bir Masal Diyarı Stockholm…


Güler yüzlü insanları, nefis yemekleri ve kolay ulaşımı, dünyanın ilk Açık Hava Müzesi, tablo gibi irili ufaklı adaları, şehrin her yerinden görünen ikonik Belediye Binası ve daha birçok güzelliğiyle… 

İsveç, doğasının ve havasının temizliği, yerli halkın nazik yaşam tarzı nedeniyle uzun yıllardır gezginlerin gözünde yeşil bir destinasyon olarak her zaman ününü koruyor. İsveç'e giden turistlerin birçoğu eminim benim gibi, modern Avrupa'nın koşuşturmacasından farklı olarak her zaman bir huzur ve sükûnet duygusunun hakim olduğunu hissediyordur.  İsveç’in o kadar çok cazibesi var ki bunlar saymakla bitmez. Dünyada hem Vikinglere hem de Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen bir ülke olması, küçük İsveç köftelerinin yanı sıra Absolute Vodka, Volvo, ABBA, IKEA ve H&M ve saymakla bitmeyen tüm dünyaya mal olmuş birçok markasının olması, kültür ve tarih açısından zengin ve Hygge'nin İskandinav yaşam tarzı ile herkesi kendine hayran bırakması, bu muhteşem ülkeyi ziyaret etmek için yazabileceğim nedenlerden sadece birkaçı. 

İsveç, muhteşem bir manzaraya, muhteşem şehirlere ve çoğu kusursuzca İngilizce konuşan oldukça yüksek eğitimli bir nüfusa sahip. Ayrıca, tarihi ve kültürü de oldukça eski. İsveçlilerin, anlatacak çok fazla maceraları ve ilham veren hikayeleri var. İsveç’e tek başınıza bile gitseniz asla sıkılmazsınız, İsveçliler öyle candan ve öyle güler yüzlü ki hemen arkadaş olup size şehre dair birçok öneride bulunacaklarına eminim. 

İsveç’in kuzeyinde araziler yoğun yeşil ormanlarla kaplı ancak güneye doğru ilerlediğinizde ve Stockholm Takımadaları'na dağılmış küçük kırmızı ada kır evlerinden oluşan nefis manzaralı bir denizi keşfe çıkıyorsunuz. Arada, eski Viking mezarlıkları ve harika bisiklet ve yürüyüş yollarıyla dolu pastoral bir kırsal alan yer alıyor. Ancak bu yazdığım yerlerin hepsinde sonsuz bir sessizlik, birbirine saygı, düzen ve temizlik tüm doğaya hakim. 

İsveç'in kalbinin attığı, 10 asırlık tarih ve kültürle iç içe, gölün denizle buluştuğu 14 ada üzerinde kurulmuş, sokaklarında mükemmel kültürel fırsatların, lüks restoranların ve harika alışverişin keyfine varabileceğiniz Stockholm’de atıyor.  İsveç Kraliyetinin Başkenti Stockholm, olağanüstü modernliği, ilericiliği ve trendlere olan duyarlılığı ile de tanınıyor. Yaşam tarzından modaya, tasarıma, yeme-içmeye ve yeni teknolojinin kullanımına kadar her şeyi Stockholm’de rahatlıkla bulabiliyorsunuz. Muhteşem manzaranın, tarihin ve geleneğin ve yenilikçi ruhunun birleşimi, Stockholm'e olağanüstü bir karakter ve çekicilik katıyor. 

Stockholm büyük bir metropolün tüm üstün niteliklerine sahip bir şehir. Hareket etmek oldukça kolay, toplu ulaşım çok ucuz, bir noktadan bir başka noktaya ulaşım gerçekten çok kolay. Trafik derdi yok, hava yağmurlu olduğu zamanlarda bile her zaman trafik açık. Nereden içerseniz için suyun tadı çok güzel, berrak, temiz ve size daha fazla su içmeye iten bir bağlılık yapıyor. Her yolun sonunda bir park, geniş yeşil alanlar, herkesin özgürce dolaşabileceği bol miktarda olduğundan, İsveçliler tüm boş zamanlarında şehrin parklarına nüfuz ediyor. Stockholm, doğanın zevklerini, kentsel karmaşıklığı ve kültürel tarihi tek bir günde deneyimlemenize izin veren, tüm bu özellikleri bünyesinde barındıran nadir şehirlerden biri bence. 

Stockholm ayrıca son yıllarda Avrupa'nın en hızlı büyüyen şehirlerinden biri, bu nedenle, gelecekteki büyüme ve gelişiminin sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla şehrin adil bir şekilde büyümesi ve iklim değişikliğine karşı korunabilmesini sağlamak için birçok kuralı ve politikaları da yayınlıyor ve hayata geçiriyor. 

Gamla Stan, tarihin nabzını Stockholm'ün en güzel semtinde hissedin

Eski şehir olarak da bilinen Gamla Stan, hem küçük bir ada hem de tüm şehrin ilk olarak 13. yüzyılda kök saldığı Stockholm'ün tarihi merkezi ve Orta Çağ’dan kalma kalbi aynı zamanda. Bu küçük ve şirin bölge, sokaklarında da dolaşabileceğiniz, benzersiz hediyelik eşyalar satın alabileceğiniz, Fika’nın en güzelini bulabileceğiniz, taze pişmiş tarçınlı çöreklerin güzel kokusunun tadını çıkarabileceğiniz, Orta Çağ'dan ve modern dönemimizin ilk yüzyıllarından kalma iyi korunmuş binaları görebileceğiniz dar sokaklar ve onları kesen büyüleyici ara sokaklardan oluşan bir mahalle. Binalar defalarca yeniden modellenip yenilenmesine ve zemin katlarında modern dükkanlar açılmasına rağmen, bölgenin orta çağ ruhunu korumak için büyük özen gösterilmiş çünkü nereye gitseniz tarihi iliklerinize kadar hissediyorsunuz. 

Ada, ilginç kafeler, farklı mutfaklardan bir dizi hizmet veren restoranlar, dikkate değer orta çağ binalar, asırlık kiliseler, antika ve el sanatları dükkanları, çarpıcı galeriler, her zevke uygun dükkanlar ve ilginç müzelerle dolu, bu da Gamla Stan'ı yapacak iş sıkıntısı çekmeden tüm günü geçirmek için kolay bir mahalle yapıyor. Mahalle aynı zamanda Stockholm'ün en eski ve en görkemli kiliselerinin yanı sıra Stockholm Sarayı'na (Kungliga Slottet) ev sahipliği yapıyor. 

Gamla Stan’da Vasterlanggatan ve Österlanggatan Caddelerine gitmenizi ve salına salına gezmenizi öneririm. Her iki caddede ada boyunca uzun uzadıya devam eden, dar ama oldukça güzel mağazalara ev sahipliği yapan caddeler. 

Nobel Müzesi; Nobel Müzesi, Gamla Stan’ın ünlü meydanı Stortoget’te yer alıyor. Çok büyük bir müze değil, 1 saat içinde rahatlıkla gezebilirsiniz. Müzede, Nobel Ödülü'nün kurucusu Alfred Nobel'in (1833-1896) yaşamının yanı sıra, 1901'den günümüze çok sayıda Nobel Ödülü sahibi kişinin yaşamları ve eserleri hakkında zengin bilgiler sergileniyor.

Kraliyet Sarayı; Bugün hala Kraliyet Ailesinin yaşadığı, İsveç’in en görkemli yapıtlarından biri olan ve ziyaretçi akınına uğrayan bu saray da 1430 oda bulunuyor. Tarihi ve yapılışı oldukça eskilere dayanan mükemmel bir mimarisi olan bu sarayı ziyaret etmenizi öneririm. İsveç monarşinin rolünün sembolik ve temsili olduğu üniter bir parlamenter demokrasiye sahip.

Burada asker değişimini izlemek de çok turistik bir aktivite. Asker değişimi, 23 Nisan – 31 Ağustos tarihleri arasında her gün, sarayın dış avlusunda 12.15’te, pazar günleri ise 13.15’de gerçekleşiyor.

Stockholm Katedrali – Storkyrkan; Gamla Stan’daki en eski ve Isveç Kraliyet ailesinin de düğün törenlerinin yapıldığı Stockholm’ün en önemli  kilisesi. İçine girmeseniz dahi dışarıdan bile görkemini, ihtişamını hissedebiliyorsunuz ve etkisinde kalıyorsunuz. 

Stockholm Belediye Binası; Şehrin en önemli ve ikonik binalarından biri olan Belediye Binası 1916 yılında inşa edilmiş.106 metre uzunluğundaki kulesi şehrin neredeyse her yerinden rahatlıkla görülüyor ve gece inanılmaz güzel duruyor. Aktif olarak hala kullanılan binayı rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz. Geleneksel olarak her sene verilen Nobel Ödüllerinin yemeği bu binada yeniyor. Binanın heybeti ve halen aktif olarak kullanılması, şehrin yönetiminin gücünün halkında elinde bulundurduğunu sembolize ettiğinden bina oldukça önemli bir merkez olma özelliğini hala koruyor. 

Ben binanın hem gece hem de gündüz çok güzel fotoğraflarını çektim, eğer fotoğraf çekmeye meraklıysanız mutlaka hava karardıktan sonra Belediye Binasına gitmenizi tavsiye ederim. 

İsveç Ulusal Kütüphanesi; Ben ne zaman bir şehre gitsem ilk yaptığım şey o şehrin Kütüphanesine gitmek olur. İsveç Ulusal Kütüphanesi uzun zamandır merak ettiğim bir kütüphaneydi. 1661 yılında kurulmuş Kütüphanede 2 milyondan fazla eser var, mevcut haliyle dünyanın en büyük ve en eski kütüphanelerinden biri. Her geçen yıl büyüyen ve zengileşen kütüphane, bölgedeki açık raf sistemli ilk kütüphane unvanını da koruyor. Açık raf sistemi olmasından dolayı, diğer kütüphanelere kıyasla, görevlilerden yardım istemeden, istediğiniz kitabı alabilme olanağına sahipsiniz. 

İsveç Tarih Müzesi; Müzede bulunan eserlerin tarihi Mezolitik döneme kadar giden, İsveç arkeolojisi ve kültürel tarihi hakkında çok geniş bilgi veren bu müze, 1866 yılından beri hizmet veriyor. Döneme göre bölünmüş 10 milyondan fazla esere ve altın ve gümüş eserler içeren etkileyici bir Altın Odaya ev sahipliği yapan müze, İskandinav mitolojisine, Vikinglerin inanç sistemleri ve kökenleri hakkında detaylı bilgilere ve hatta muhteşem restoranında bazı geleneksel yemeklere de ev sahipliği yapıyor. Bal Likörü ile birlikte verilen 'Viking Tabağı'nı kaçırmamanızı tavsiye ederim. 

Saluhall; 1888'den bugüne kadar hizmet veren Saluhall günlük ihtiyaçlarınızın tamamın karşılayabileceğiniz herşeyi bulabileceğiniz devasa bir pazar diyebilirim. Burada aldığınız şeyleri hemen orada pişirterek yiyebilirsiniz ya da tüm reyonlardaki hazır yiyecekleri alarak, Saluhall’ın nefis ortamında yeme-içme şansına sahip olabilirsiniz. Saluhall, Stockholm'ün önde gelen ticaret sahipleri tarafından 130. Yıl kutlaması öncesinde yenilenerek, orijinal yıldız şeklindeki kat planıyla yeniden yaratılmış. Günün hangi saati giderseniz gidin daima aydınlık, her bir köşesi nefis yemeklerle dolu dolu ve karnınız tok olsa bile hemen oracıkta bir şeyler yemek için kendinizi şımartacağınız çok güzel bir mekân diyebilirim. Ben günün hemen hemen her saatinde gittim, her defasında da kendime yiyecek çok güzel şeyler ısmarladım ve hepsinden de çok mutlu ayrıldım, mutlaka uğramanızı tavsiye ederim. 

Vasa Müzesi; 1628 yılında denize çıktığı ilk seferinde alabora olup batan, battıktan tam 333 yıl sonra kurtarılan devasa savaş gemisi Vasa’yı canlı görmek ve aynı zamanda eşsiz bir sana hazinesine, heykellerine, hikayesine canlı gözlerle tanık olmak istiyorsanız, Vasa Müzesine mutlaka gidin derim. Müzenin baniası, Vasa gemisi tamir edildikten sonra üstü kapatılarak müze haline getirilmiş oldukça değişik bir bina. 

Müzede ayrıca iyi donatılmış bir dükkân ile farklı yemek çeşitleri sunan güzel bir restoran da bulunuyor. Vasa hakkındaki film ve çocuk filmi “The Vasa Piglet” her gün birkaç dilde gösteriliyor. 

ABBA Müzesi; 1960’larda kurulan ve 1974’te İsveç’e ilk Eurovision birinciliğini getiren, anadilleri ingilizce olmamasına rağmen, ingilizce şarkılarıyla tüm dünyaya ulaşmış olan Abba grubunun şarkılarını onlarla birlikte söylemek isterseniz bu müzeye mutlaka gidin. Grup üyeleri Agnetha Faltskog, Björn Ulvaeus, Benny Andersson ve Anni-Frid Lingstad’ın isimlerinin baş harflerinden adını alan ABBA, dünya pop müzik tarihinin açık ara en başarılı gruplarından biri olarak tarihteki yerlerini aldılar. Müze de çok renkli, çok detaylı ve dilediğiniz tüm Abba şarkılarını rahatlıkla dinleyebileceğiniz çok keyifli bir müze olmuş.

Skansen Açık hava Müzesi; Skansen 1981 yılında kurulmuş, ülkenin her yerinden gelen evler ve çiftliklerle İsveç'in tamamını sergileyen, dünyanın en eski açık hava müzesidir. Buraya gittiğinizde İsveç’in minyatür haliyle karşılaşacaksınız sakın şaşırmayın

Bizde içerik bol, seni düzenli olarak bilgilendirmemizi ister misin? :)