Dijtalden kalplere:
İnsanı Anlamak, Anlam Yaratmak…
İçinde bulunduğumuz dönemde kendimizi normal ve yeni normal kavramlarını irdelerken bulduk ve hepimiz fark ettik ki bugünün yeni normali yarın yepyeni normlarla karışımıza çıkabilir. Çoğunluğun eylemine bakarak tanımladığımız normal kavramı, bizlerin duygu, düşünce ve davranışları ile her gün değişiyor, dönüşüyor.
İşte tam da bu noktada, 11-12 Kasım tarihlerinde dijital olarak gerçekleştireceğimiz İç İletişim Zirvesi’nde çalışan perspektifinden duygularımızı, düşüncelerimizi, önceliklerimizi etkileyen değişen mecra, bağlam ve bunlara bağlı olarak dönüşen kültür, işveren amacı, çalışan vaadi gibi konulara değinip, sizden gelecek sorular ile daha da fazlasını paylaşacağız.
- İhtiyaçlar ve Değerler
Bir süredir içinde olduğumuz duruma baktığımızda, bırakın sevdiklerimizi, pek çok insan belki de ilk defa kendi ile bu kadar başbaşa kaldı. Benliğini, yetkinliklerini, içinde bulunduğu durumu, hayallerini ve hayatlarını sorguladı. Belki bir nevi arınma sürecine girdi ve neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu gördü, belki de keyifle vakit geçirebileceği bir hobi edinmek istedi. Ya da kendi içine bakmayı bilemedi ve dışsal faktörlerin de etkisiyle sıkıldı, suçladı ve bunaldı. Güvende olmak, temasta kalma ihtiyacı gibi belki de ofisteyken ya da salgın öncesi hissetmediğimiz ihtiyaçlar belirdi. Tüm bu ihtiyaçlara bağlı olarak bazı değerlerimiz yer değiştirdi.
- Mecra
Tüm bunları içimizde yaşarken gündelik eylemlerimiz değişti. Yaklaşık iki yıldır hiç olmadığı kadar ekranlara bağımlı bir yaşam tarzı geliştirdik. Hal böyle olunca dijital beden dili kavramının önemi her geçen gün arttı. Davranışsal tasarımcılar insanoğlunun dijital dünyadaki algısının yüz yüze iletişimden ne kadar farklı olduğunu ortaya koydu. Öyle ki eğer karşınızdaki ekrandan birinin sadece kocaman kafasını ve gözlerini gördüğünüzde, normal hayatta alışılagelmiş ölçülerden daha büyük bu görüntü, bilinçaltımızda kaç ya da savaş gibi en temel dürtülerimizi tetikliyor ve stres hormonu salgılamamıza neden oluyor. Her birimiz bu gibi farkında dahi olmadığımız faktörlerin etkisinde bir yaşam sürmeye başladık.
- Bağlam
Bir diğer önemli değişim mekan boyutunda yaşanıyor. Sosyalleşme imkanı bulduğumuz ofislerimiz artık yemek masamızın üstünde duran bilgisayarlarımız oldu. İki toplantı arasında çamaşırları makineye atarken bulduk kendimizi. Toplantıyı dikkatle dinlemeye çalışırken, çocuklarımıza yetişebilme refleksini geliştirdik. Dolayısıyla nasıl ki ofisteyken çalışanlarımızın çalışma alanı, ofis dizaynı onların kendilerini en verimli hissedeceği şekilde tasarlanıyordu, şimdilerde bu hibrit yaklaşım ya da tamamen evden çalışma kararları ile kurumların, çalışanlarının ev ortamlarına aynı hassasiyet ile destek sunmaları gereken bir dönemdeyiz. Çalışanı içinde bulunduğu bağlam içerisinde değerlendirip, artık sadece çalışana değil ailesine de ulaşma, onları da sürece dahil etme vakti.
- Kültür
Tüm bu değişimler elbette kültür dediğimiz yazılı olmayan ancak ortak hal, tutum, değer yargısı, düşünce ve eylem setlerini beraberinde getiren, bir kurumu kurum yapan ortak temayı da yeniden şekillendiriyor. İşe yeni başlayan kişilerin ekip arkadaşlarını sadece ekranlardan görmesi çalışanlar arasında örülen bu organik bağı artık kablolar aracılığı ile birbirlerine iletiyor. İçinde bulunduğumuz dönem ciddi bir dijital kültür dönüşümünü beraberinde getiriyor ancak insanı insanı yapan temel konular değişmiyor. Bu süreçte çift yönlü simetrik iletişim yaklaşımı ile çalışanları duymak, dinlemek, ihtiyacı ve çözümü onlarla birlikte belirlemek ve uygulamak her zamankinden daha da önemli. Çalışanlardan gerçek içgörüyü elde edebilmek için ise olaya sistem koçluğu perspektifinden yaklaşmak, sistemdeki her bireyin sesini duymak ve duyulmasının önemini anlatmak, sistemi doğru okuyabilmek bize gerçek anlamda avantajlar sağlayacaktır.
- Amaç
Konuya kurum perspektifinden baktığımızda bu beklenmedik ani değişimlerin kurumların odak konularına, süreçlerine, kararlarına yeniden bakıp, değişime hızla adapte olmasını gerektiriyor. Son dönemde adını çok duyduğumuz çeviklik (agility) kavramı belki de burada devreye giriyor. Olan biteni hızlıca kavramak, tepki vermek, yanıtı duymak ve ona göre yeniden şekillenip bu döngüyü sürdürülebilir kılmak… Ve bu metodolojiyi sadece müşteriler için değil, çalışanlar için de sergilemek… Bir kurumu rakiplerinden ayrıştıran ve güçlü kılan şey finansallarının ötesinde barındırdığı kültür ve yetkin insan gücü. Ve gün artık çalışanı “gerçekten” her şeyin önüne koyma günü. Müşteriye takılan tacı çalışana teslim etme zamanı. Şimdilerde çalışanlar bir kurumdan kendilerine dokunmasın ötesinde toplumsal bir fayda yaratmasını, olan bitene bir duruş sergilemesini de bekliyor. Bu beklenti marka aktivizmini beraberinde getiriyor. Özü sözü bir olmayan kurumların şirket bünyesindeki anonim iletişim kanallarına konuşan çalışanları nedeniyle kriz gündemi ile başbaşa kaldığını görüyoruz.
İşte tüm bu ahval ve şerait içinde, yaklaşan İç İletişim Zirvesi’nde bu kavramlara birbirinden değerli konuşmacılarımız ile farklı perspektiflerden bakıp, önce içinde bulunduğumuz an itibarıyla insanı sonra çalışan ve kurum boyutunu anlamayı hedefliyoruz.
Zirvede görüşmek dileğiyle!
Özlem Özer Kurt - Allianz Avustralya İç İletişim Müdürü
Zirve Başkanı
Katılım ile ilgili ayrıntılı bilgi ve kayıt için Büşra Demirbilek (busra@hrdergi.com),
mesajlarınızı İK profesyonelleri ile buluşturmak için sponsorluk ve oturum paketleri konusunda Rabia Sönmez ile (rabia@hrdergi.com) iletişime geçebilirsiniz.